Bu Blogda Ara

29 Nisan 2012 Pazar

Kendine Güven, Allah'a Dayan, Vesveseyi Görmezden Gel, Aklına UY!

Bu meseleyi ne zamandır yazmak istiyordum ama derslerden yoğunluktan ve kafayı toparlayamamaktan yazamamıştım. Şimdi yazıyorum.

Şahsiyetlerin en mühim meselelerinden birisi de bana kalırsa vesvese, kendine güven ve tevekkül meselesidir. Ben tevekkülü daha önce açıkladığımı düşünüyorum. Burada ise kendimize olan güveni, ve fikir ve davranışlarımızı etkileyen vesveseye değinmek istiyorum.

Bu yazı akademik bir yazı şeklinde olabilirdi fakat bunun böyle olmasını istemiyorum. Bu konu ile ilgili birçok sayfa ve yazı bulmak mümkün internette. Ben ise konuya tamamen kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak anladıklarımı yazmak istiyorum.

Vesvese insanın aklına zorla veya kişinin kendi isteği ile getirdiği fakat aklının bir yerlerinde bu düşüncenin gereksiz, anlamsız ve zararlı, meydan okuyan, kişinin şahsiyetine ve kazanımlarını hedef alan, aklındaki billurluğu bazen mükemmelik gerekçesiyle bazen de sado mazoşist sebeplerle bozmayı hedef alan negatif ve şahsın kendi çıkarlarına aykırı olan düşünceler ve saniyelik akılda gerçekleşen gel gitler olarak tanımlamak bence mümkündür.

Şimdi bir örnek vermem gerekirse çoğu insan arkadaşlarıyla yaptığı görüşmeden önemli bir iş toplantısından veya kendi önem addettiği bir diyalogdan sonra söylediği şeyleri gözden geçirir değerlendirir. Bu değerlendirme bir nebze faydalı olabilir eğer gelecekte, yapılan söylenen bir yanlış söz veya cevabı düzeltme imkanınız varsa.

Yoksa da düşünür insan da, bu düşüncenin akla hakim olmasından sonra pişmanlık veya kendine yönelik bir dakikalık veya anlık negative konuşmadan sonra bu durumu artık görmezden gelmesi ve unutması gereklidir. Çünkü yaşaması gereken pişmanlığı yaşamış kendine karşı negatif konuşmasını yapmış ve düzeltebilecek bir durumu hemen gözden geçirmiştir. Bundan sonra bu durumu tekrar düşünmek pişman olmaya devam etmek sürekli kendine negatif geri bildirim vermek kişiyi hayatından geri bırakır ve verim, motivasyon ve konsantrasyonunu çok önemli ölçüde düşürür.

Aklında bu durumun pişmanlığı veya ezikliği ile yaptığı diğer diyaloglar, işler, yaptığı yemek hatta sürülen bir araba bile gereken performanstan uzaktır. Gereksiz bir kendine olan güvende azalma ve dikkat dağınıklığı görülür. Hayata ve geçmişe dair pişmanlıklar tekrar günyüzüne çıkar. 'Keşke onunla hiç tanışmasaydım' veya nerden geldim ben buraya ya! gibi durumu kişinin genel pozisyonuna bağlayan genellemeler yapılır ve bu işi içinden daha da çıkılmaz hale getirir. Halbuki gerçekte işin tanışılan insan veya yaşanılan yer ile hiç alakası yoktur.

Bu iş insanın kendi içinde gerçekleşen adaleti sağlama hissi ile de ilintilidir aslında. Hataların bir bedeli olması gerektiği öğretilen insan kendi yaptıklarına da bir şekilde bedel ödettirmelidir. Mesela şu sözler tanıdıktır değil mi? ' Oh olsun bana kendim ettim, kendim buldum!' İnsan gerçekten böyle dedikten sonra kendini bir nebze daha iyi hisseder çünkü adalet sağlanmış hak yerini bulmuştur.

Peki nasıl oluyorda insan kendi kendinin düşmanı olabiliyor kendine acımasızlıkta ileri gidip hayatını kendi elleriyle olumsuza doğru götürüyor?

Bunun cevabını mükemmelliyetçilikte ve insanın gerekli olan olmayan, doğru olan olmayan veya yapılması gereken gerekmeyen ölçütlerinde aramak gerek. Eğer ben kendimi tanımıyor ve nasıl bir performansım olması gerektiği hakkında kendimle uyuşmayan ideal bir beklentim varsa bu durum, ortaya çıkan sonucun kişiye direk negatif olarak dönmesine sebep oluyor. Vesveselerde burada devreye girip kişiye neler yaptığını, asla başarılı olamayacağını ve her zaman kendini kötü hissetmesi gerektiğini insana aşılayarak bunu devamlı hala getiriyor.

Bu düşüncelerin arasında sıkışıp kaldınız mı? Kendinizi çaresiz mi hissediyorsunuz? Artık çıkış yolunun kapalı olduğunu vesveselerin hayatınızı kontrol ettiğini mi düşünüyorsunuz? 

O zaman fazla vakit kaybetmeden önce Allah'a dayanın ve duaya başlayın dua sırasında içinize gelen tüm vesveselere negatif geri bildirimlere ve hiç bir şey değişmeyecek diyen iç sese (şeytan veya nefs) karşı durup duanızı yapın. allah'tan bu durumdan sizi çıkarmasını isteyin. Çünkü herşeyin başı sonu ona bağlıdır sizin eforunuza değil. Sonra aklınızın bir yerlerinde sağduyunun ve kendi kişilik algınızın sesini dinlemeye çalışın. Ne kadar kötü olduğunuzu düşünürseniz düşünün veya zayıf aciz, kendinize hak verin ve kabul edin. İnsan kalkınmasının birinci yolunun eldeki malzemeyi kabul etmek ve ona göre davranmak olduğunu unutmayın. Çok mu alıngan ve çekingensiniz önce onu bir kabul edin öyle yaşayın baktınız bunu beğenmediniz değiştirmek için akıl neler söylüyor ona bakın. Kimse emeklemeden yürümüyor, bazen insan emeklemeyi beklemeden koşmak istiyor sonra düşüp yaralanıyor böyle bizim gibi.


Duygular ve oluşan karakter ne kadar aleyhinize olursa olsun eğer o sağduyu ve kendini bilmek denen şeyden biraz aklınızın bir ucunda bulunuyor ve siz  bir şeylerin yanlış ve bazı şeylerin doğru olduğu konusunda bir ışık görüyorsanız onu takip edin. Ama başlangıçta çok zor olacak.

Grup içinde konuşma sonra öğretmeninizle bir görüşme yapma, karşı cinsin doğa üstü özellikleri olduğuna inanma, vs bir sürü örnek verilebilir. Ben mesela insanlarla nasıl konuşmam gerekir diye düşünüp duruyordum ve benim sürekli konuşmaya katkı yapmam her denilenden sonra bir espri patlatmam gerektiğini düşünürdüm veya bu benim çizdiğim ideal görüşme şekliydi filmlerdeki gibi hani ;) ama bu durum beni aşırı strese sokup hızlı hızlı konuşmama ve kendimi tam net ifade edememe neden oluyordu. Şimdi bir beklentim yok herhangi bir muhabbetten nasıl giderse bende içimden geldiği gibi katkı yaparım.Bazen susmam gerekiyor ve bazen karşı çıkmam işte böyle olunca daha iyi hissediyorum.

İnsanın aslında idealleri yaşaması gerekmiyor. Kendini yaşamalı insan... Ancak o zaman aklın ve ruhun huzuru sağlanıyor kim ne derse desin...