Bu Blogda Ara

28 Kasım 2012 Çarşamba

Dr. House ve mouse

Şimdi insanlar değişemez diyor Dr. House dizide. Değişmez de diyor ama o aslında değişemez demeye getiriyor.

                                            
İnsan niye değişsin? Kendisinden memnun olmadığı için. İnsan niye kendinden memnun olmaz? Diğerleri ona kötü hissettirdiği için? Diğerlerini kim yetkili yapmış insanları iyi hissettirme konusunda? Kimse.

Peki kimdir o zaman doğru insan güzel iyi sevimli sevecen, Kimse, peki ne olucak simdi,  hic bisey...





20 Mayıs 2012 Pazar

Sınırlı Hayata Sınırsız Ceza

Hayatımızın sınırlı kısıtlı ve kısırlılıklarla dolu olmasına rağmen ve bizim Kur'an'da aciz ve cahil zalim (Ahzab 72) gibi sıfatlarla nitelendirilmemize rağmen bizim çok zor olduğu için dağların kaldırmak istemediği  teşbih yapılmış (Aynı ayet Ahzab 72) sorumluluğu nasıl üstlendiğimiz sorusunun cevabı nedir?

Neden İnsan bu sorumluluğu yüklenmek istemiştir? Nasıl nerde ve ne zaman bu sorumluluğu almıştır. Eğer biz Adem (as) yaptığı hata nedeniyle dünyaya gönderildi isek o zaman bu sorumluluk ne zaman alınıp verilmiştir?

Biz acil cahil ve zalim isek neden sınv sonucu sonsuz bir ödül veya ceza oluyor?

Bu ve benzeri soruların cevabının tatmin edici şekilde verilmeden insanların bir bağlılığının olmasını beklemek tutarlı olmaz sanırsam. Bu karmaşaları bilmek insanların düşüncelerini tartışmasına müsaade edecek ortamlar oluşturmak önemlidir. Ne kadar çok soru soruluyor ve ne kadar cevap geliyor. Bugün ateist veya inanmayan insanlar bu soruları soruyor ve bunlar soru işareti olarak kalıyor değil mi?

Hoca size bir sınav yapıyor zorunlu seçim yok ve sınavın soruları zor ama siz biraz safsınız bilgisiz. Sınava girdiniz ama geçemediniz sonuç sonsuz ceza. Bu size biraz adaletsiz gelmezmiydi?

Hayatınız biraz da öyle değil mi? Ne kadar okursan oku ne kadar istersen iste mantık akıl ruh her ne ise onlarda sınırlı ve hayatın mantığını tam anlayamıyorsunuz en azından %100 değil bu durumda bir kumar oynar gibi nihai bir seçim yapacaksınız eğer müslümansan ne çeşit bir müslüman olacağına karar vereceksin? Eğer ateistsen neye inansam diye bir anlam arayışına çıkarsın. Eğer budist hristiyan veya başka dindensen ona göre.

Herkes birşeyler söyleyebilir bu konuda ama bir ağızdan çıkan şeyler var bir de hayatın gerçekleri var. İnsan hayatta kendi benimsediği mantaliteyi iş dine gelince uygulamıyor ve sadece tekrar ediyor ağzıyla. Mesela öss sınavını herkes adaletsiz bulur (belki bazıları bulmayabilir) ve bazıları yıllarını bu sınava yatırır. Ama hayat sınavı islama göre ebedi hayatın geçitidir. Buna inandığını söyleyen insan rahat gezebilir dünyada. Bu aslında bana göre herkesin sadece ağzıyla tekrar ettiği ve anlamak istemediği veya göz ardı ettiği gerçeğin onları aşırı derecede rahatsız etmesi ve eğer bu durum ile yüzleşilirse hayatın ne hale geleceğinin farkında olmalarından dolayıdır. Eğer ben gerçekten inanırsam ebedi cennet ve cehennem var hemde ben aciz ve cahilim zalimim (Kuran'da) aynı zamanda, nasıl bir ruh hali alır insanı bir hayat mümkün olur mu? Onurlu ve yaşanılabilir bir hayat?

dinin söylediği aslında hayatın güzel olması felan değildir bana göre, mutlu olmak huzurlu olmak felanda değildir insan böyle bir inanışla (ebedi cennet cehennem) mutluyum huzurluyum dahası böyle bir dünyada diyorsa bravo tebrik ederim ya bu cahillikten yada kendini gerçekten kandırmayı başarmış olmaktan.


Mutluluk arayışları anlamsız. Life is suffering, hayat acı çekmektir diye alıntı yaptı Tarık Ramazan hafta sonu geldiği konferansta. Bence bu hayattan kurtuluşu arıyor insan mutluluktan ziyade vesselam.




29 Nisan 2012 Pazar

Kendine Güven, Allah'a Dayan, Vesveseyi Görmezden Gel, Aklına UY!

Bu meseleyi ne zamandır yazmak istiyordum ama derslerden yoğunluktan ve kafayı toparlayamamaktan yazamamıştım. Şimdi yazıyorum.

Şahsiyetlerin en mühim meselelerinden birisi de bana kalırsa vesvese, kendine güven ve tevekkül meselesidir. Ben tevekkülü daha önce açıkladığımı düşünüyorum. Burada ise kendimize olan güveni, ve fikir ve davranışlarımızı etkileyen vesveseye değinmek istiyorum.

Bu yazı akademik bir yazı şeklinde olabilirdi fakat bunun böyle olmasını istemiyorum. Bu konu ile ilgili birçok sayfa ve yazı bulmak mümkün internette. Ben ise konuya tamamen kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak anladıklarımı yazmak istiyorum.

Vesvese insanın aklına zorla veya kişinin kendi isteği ile getirdiği fakat aklının bir yerlerinde bu düşüncenin gereksiz, anlamsız ve zararlı, meydan okuyan, kişinin şahsiyetine ve kazanımlarını hedef alan, aklındaki billurluğu bazen mükemmelik gerekçesiyle bazen de sado mazoşist sebeplerle bozmayı hedef alan negatif ve şahsın kendi çıkarlarına aykırı olan düşünceler ve saniyelik akılda gerçekleşen gel gitler olarak tanımlamak bence mümkündür.

Şimdi bir örnek vermem gerekirse çoğu insan arkadaşlarıyla yaptığı görüşmeden önemli bir iş toplantısından veya kendi önem addettiği bir diyalogdan sonra söylediği şeyleri gözden geçirir değerlendirir. Bu değerlendirme bir nebze faydalı olabilir eğer gelecekte, yapılan söylenen bir yanlış söz veya cevabı düzeltme imkanınız varsa.

Yoksa da düşünür insan da, bu düşüncenin akla hakim olmasından sonra pişmanlık veya kendine yönelik bir dakikalık veya anlık negative konuşmadan sonra bu durumu artık görmezden gelmesi ve unutması gereklidir. Çünkü yaşaması gereken pişmanlığı yaşamış kendine karşı negatif konuşmasını yapmış ve düzeltebilecek bir durumu hemen gözden geçirmiştir. Bundan sonra bu durumu tekrar düşünmek pişman olmaya devam etmek sürekli kendine negatif geri bildirim vermek kişiyi hayatından geri bırakır ve verim, motivasyon ve konsantrasyonunu çok önemli ölçüde düşürür.

Aklında bu durumun pişmanlığı veya ezikliği ile yaptığı diğer diyaloglar, işler, yaptığı yemek hatta sürülen bir araba bile gereken performanstan uzaktır. Gereksiz bir kendine olan güvende azalma ve dikkat dağınıklığı görülür. Hayata ve geçmişe dair pişmanlıklar tekrar günyüzüne çıkar. 'Keşke onunla hiç tanışmasaydım' veya nerden geldim ben buraya ya! gibi durumu kişinin genel pozisyonuna bağlayan genellemeler yapılır ve bu işi içinden daha da çıkılmaz hale getirir. Halbuki gerçekte işin tanışılan insan veya yaşanılan yer ile hiç alakası yoktur.

Bu iş insanın kendi içinde gerçekleşen adaleti sağlama hissi ile de ilintilidir aslında. Hataların bir bedeli olması gerektiği öğretilen insan kendi yaptıklarına da bir şekilde bedel ödettirmelidir. Mesela şu sözler tanıdıktır değil mi? ' Oh olsun bana kendim ettim, kendim buldum!' İnsan gerçekten böyle dedikten sonra kendini bir nebze daha iyi hisseder çünkü adalet sağlanmış hak yerini bulmuştur.

Peki nasıl oluyorda insan kendi kendinin düşmanı olabiliyor kendine acımasızlıkta ileri gidip hayatını kendi elleriyle olumsuza doğru götürüyor?

Bunun cevabını mükemmelliyetçilikte ve insanın gerekli olan olmayan, doğru olan olmayan veya yapılması gereken gerekmeyen ölçütlerinde aramak gerek. Eğer ben kendimi tanımıyor ve nasıl bir performansım olması gerektiği hakkında kendimle uyuşmayan ideal bir beklentim varsa bu durum, ortaya çıkan sonucun kişiye direk negatif olarak dönmesine sebep oluyor. Vesveselerde burada devreye girip kişiye neler yaptığını, asla başarılı olamayacağını ve her zaman kendini kötü hissetmesi gerektiğini insana aşılayarak bunu devamlı hala getiriyor.

Bu düşüncelerin arasında sıkışıp kaldınız mı? Kendinizi çaresiz mi hissediyorsunuz? Artık çıkış yolunun kapalı olduğunu vesveselerin hayatınızı kontrol ettiğini mi düşünüyorsunuz? 

O zaman fazla vakit kaybetmeden önce Allah'a dayanın ve duaya başlayın dua sırasında içinize gelen tüm vesveselere negatif geri bildirimlere ve hiç bir şey değişmeyecek diyen iç sese (şeytan veya nefs) karşı durup duanızı yapın. allah'tan bu durumdan sizi çıkarmasını isteyin. Çünkü herşeyin başı sonu ona bağlıdır sizin eforunuza değil. Sonra aklınızın bir yerlerinde sağduyunun ve kendi kişilik algınızın sesini dinlemeye çalışın. Ne kadar kötü olduğunuzu düşünürseniz düşünün veya zayıf aciz, kendinize hak verin ve kabul edin. İnsan kalkınmasının birinci yolunun eldeki malzemeyi kabul etmek ve ona göre davranmak olduğunu unutmayın. Çok mu alıngan ve çekingensiniz önce onu bir kabul edin öyle yaşayın baktınız bunu beğenmediniz değiştirmek için akıl neler söylüyor ona bakın. Kimse emeklemeden yürümüyor, bazen insan emeklemeyi beklemeden koşmak istiyor sonra düşüp yaralanıyor böyle bizim gibi.


Duygular ve oluşan karakter ne kadar aleyhinize olursa olsun eğer o sağduyu ve kendini bilmek denen şeyden biraz aklınızın bir ucunda bulunuyor ve siz  bir şeylerin yanlış ve bazı şeylerin doğru olduğu konusunda bir ışık görüyorsanız onu takip edin. Ama başlangıçta çok zor olacak.

Grup içinde konuşma sonra öğretmeninizle bir görüşme yapma, karşı cinsin doğa üstü özellikleri olduğuna inanma, vs bir sürü örnek verilebilir. Ben mesela insanlarla nasıl konuşmam gerekir diye düşünüp duruyordum ve benim sürekli konuşmaya katkı yapmam her denilenden sonra bir espri patlatmam gerektiğini düşünürdüm veya bu benim çizdiğim ideal görüşme şekliydi filmlerdeki gibi hani ;) ama bu durum beni aşırı strese sokup hızlı hızlı konuşmama ve kendimi tam net ifade edememe neden oluyordu. Şimdi bir beklentim yok herhangi bir muhabbetten nasıl giderse bende içimden geldiği gibi katkı yaparım.Bazen susmam gerekiyor ve bazen karşı çıkmam işte böyle olunca daha iyi hissediyorum.

İnsanın aslında idealleri yaşaması gerekmiyor. Kendini yaşamalı insan... Ancak o zaman aklın ve ruhun huzuru sağlanıyor kim ne derse desin...

28 Mart 2012 Çarşamba

Kendinle Barışık Olmak (Çeviri)

Bir an için bir müslümanın yaptığı hatadan dolayı çok üzgün olan diğer bir müslümanı fiziki ve sözlü olarak taciz ettiğini ve sizin de buna şahit olduğunuzu varsayın. Sizin tepkiniz davranışınız nasıl olurdu? Peki ya onun 'Sen bişeyi de doğru yapamazmısın seni salak' diye bağırdığını duyduğunuzu düşünün. Sonra ona vurduğunu ve her zaman herşeyi berbat ediyorsun dediğini. Kalbiniz atmaya başlar ve ezilene karşı büyük bir koruma kollama isteği duyardınız değil mi ve tam tersi duyguları da taciz edene karşı hissederdiniz? Doğal olan taciz edileni korumak ve onun yaralarını sarmak olurdu değil mi? Ona herkesin hata yaptığını ve her zaman değişme şansımız olduğunu söyleyerek onu biraz olsun iyi hissettirmeye çalışırız. Yaralı insana yaptığın yardım bittikten o duygu yavaş yavaş geçtikten sonra bunu yapan zalime karşı derin bir öfke duymaya başlarsın. Fakat o zalim sen de olabilirsin dostum evet sende olabilirsin.


Bu tutumu biz kendimize uygularız aslında. Ne zaman bir hata yapsak ve ne zaman beklentilerimiz olmasa aynı tepkileri kendimize gösteririz çoğu zaman. Kendimize o kadar kötü telkinlerde konuşmalarda bulunuruz ki bu kötü sözler yüreğimizde bir bıçağın açabileceği yaradan daha büyük yaralar açar. Negatif duygular ve nefret bizi hapsalır kendimizi çaresiz bırakana kadar nefsimize zulmetmeye devam ederiz. Peki diğer müslümanların hatalarına karşı çok merhemetli ve anlayışlı olmaya çalışırken nasıl oluyorda kendimiz en ufak bir hata yaptığımızda kendi öz nefsimize hiç tolerans tanımıyoruz. Diğer insanların kendilerine yaptıkları tacizi görürken her gün kendimize yaptığımız zulmü nasıl oluyorda görmüyoruz.


Kendimizi iyi hissetmediğimiz zamanlar olabilir. Aynı hataya sürekli düşmekten hayal kırıklığı içinde olabilir veya görevlerimizi yerine getirmediğimiz için sinirli olabiliriz. Bazen de karakterimizden hoşnut olmayabilir çok utangaç olduğumuzu düşünüp bir kafeste yaşıyormuş hissine kapılabiliriz. Bazende öfke bizi kontrol altına alabilir. Eğer hissettiğimiz şey bir engellenme veya hayal kırıklığı değilse kaygı olabilir. Bir çok insan kaygı probleminden dolayı sıkıntı yaşamaktadır. Bu kaygı gelecek veya bilinmeyen hakkında olabilir. Şartlar ne olursa olsun verdiğimiz reaksiyon genelde aynı olur. Kendimizi olumsuz konuşmalarla demoralize eder ve ondan sonra da berbat ve ümitsiz hissederiz. Ve her sefer yaptığımız hatadan sonra kendimize daha sert davranırız ki bir daha yapmayalım. Halbuki bu bizi daha depresif ve ümitsiz yapar. Bu kısır döngünün durması şart.
Huzurumuz mahveden faktörleri ve huzuru geri kazandıracak metotları yeniden keşfetmemiz gerekiyor.


Huzur Bozucular;




Geçmişe takılıp Kalmak


Bazı zamanlar olur insan geçmişte yaptığı hataları unutamaz. Bu söyledikleri veya yaptıkları şeylerden olabilir. Bütün zamanlarını yaptıkları hatalara pişman olarak geçirirler. Bazı insanlar diğer insanların yaptıklarını unutamaz. Merhamet göster affet, doğruyu emret, yanlış yolda olandan yüzünü çevir (Araf Suresi 199). Bu insanlar bir şekilde ya arkadaşları tarafından ya aileleri ya da eşleri tarafından yanlışa maruz kalmış insanlardır ve bu yanlışların ötesine gidemezler orada takılır kalırlar. İçlerindeki kine yapışır kalırlar ve bunu yapanları asla affetmeyeceklerine dair kendi kendilerine yemin ederler. Geçmişte kalıp orada yaşamaya devam etmek şimdikinin nimetlerini görmemizi onları takdir etmemizi engeller. Geçmişe takılıp kalarak ve diğer insanların yada kendilerinin yaptıkları hataları affetmeyerek, hakettikleri huzuru kendilerinden mahrum ederler. 


Gelecek Hakkındaki Endişe


Bazı insanlar var her dakikaları gelecek hakkında endişelenmekle geçiyor. Muhakkak biz insanı bir mücadele içinde yarattık ( Balad 4). 
'Ne zaman evleneceğim?' 'Sınavları geçebilecek miyim?' Bir işe girebilecek miyim? 'Çocuğum olacak mı? 'Hasta mı olacağım yoksa?' Bu tür sorular uzar da uzar hiç de bitmez. Bu tür endişeler şu anda elde ettiğimiz şeylerin değerini anlayamamıza sebep oluyor ne yazık ki. 




Karşılaştırma Yapma


İnsanların huzurunu bozan diğer faktör ise kendini diğer insanlarla karşılaştırmaktır. Bazıları diğer insanların etkileyici dış görüntüsüne bakarak kendilerini, ailelerini ve çocuklarını yetersiz hissederler. Her şahıs bir yekündür. Bütün toplamı kabul etmelisin. Bir insanın dış görünüşüne aldanıyor olabilirsin fakat kalbinin ne kadar hastalık dolu olduğunu göremeyebilirsin. Diğer insanların zenginliği seni etkiliyor olabilir öte yanda sen onların ne tür sınavlarla karşılaştığını bilmiyorsun bile. ... size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. Enamm 165
Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol. .Hicr 88. Ne zaman karşılaştırma yapmaya kalksak mutsuz ve tedirgin oluyoruz. Elde ettiklerimiz değilde elimizde olmayanlar geliyor aklımıza hep.


Peygamberimizin de söylediği gibi insanlar iki türlü insana gıpta etmeli. Biri malını Allah yolunda harcayabilene, diğeri ise Kuran'ı öğreten ve onu gece gündüz okuyana. 






Başına Gelenler 'Kadere' İsyan 


Yapılabilecek en kötü şeylerden birisi de kendi hayatını ve alın yazısını reddetmek ve kabullenememektir. Kontrol edemediğimiz şeylerin hep aleyhde olduğunu düşünüp kadere, alın yazısına, Allaha isyan etmek bizi hayatımızdan ve değerlerimizden alır götürür, depresyon ve bunalımın pençesine bırakır. Hayatının doğru gitmediğini ve başına gelenleri haketmediğini düşünüyorsun öyle değil mi? Peki ya başına gelenler güzel iyi normal olsaydı bunları haketmiş mi olacaktın? Ne yaptık ki biz hakediyoruz? Neyi nasıl hangi ölçüte göre 'hakediyoruz'? Allah dünyayı ve etrafındaki her türlü yaratığı ve bitkiyi insanlar için yaratmış uygun hale getirmiş. Bunu mu hakettik? Ne yaptık da hakedelim? Bu sorular ve başımıza gelen kötü sandığımız şeylerin aslında bizi hayra götürebilecek birer vesile olduğunu anlasak bize daha faydalı olabileceklerine inanıyorum. Zor belki yapmak yaşamak ama bir kez anladı mı insan, gerisi geliyor. Kendi hayatımdan örnek verecek olursam, İngiltere'ye geldiğimde bu sene hayatımın en zor sıkıntılı zamanlarını yaşadım, ama sonra hacca gittim. Mutlu oldum ve Allah'a şükr ettim. Eğer başıma o kadar kötü olaylar gelmeseydi hacca gitmeyecektim. Sonra da Allah'ı daha iyi bilemeyecektim. Bazen sıçramak için dibe varmak gerekiyor. Bu da öyle işte. Başınıza gelenlerin ne kadar kötü olduğuna bakıp da sorun yapmayın. Sabretmekten sonra hep Allah size yollarını açıyor. 


Huzuru Bulmanın Yolları yakında... dedik ve geldi öyle çok uzun bir yazı beklemeyin zira huzurun formulu çok açık; 


Allah'a dayanıp ona güvenmek her şeyden önce onu tanımak onu anmak. Tevekkül etmek ve başımıza gelenlerden dolayı kendimizi suçlamayı bırakmak zaten yapılması gerektiğini düşündüğümüz şeyi yaptığımızda (dikkat edin doğru şeyi, elimizden geleni veya en iyisini yaptığımızda değil) doğru olanı yapmışızdır yani Allah biz doğru olanı yaptığımızı düşündüğümüzde bizim yanımızdadır niyetimiz iyi yapmak değil mi sonuçta insanız yanlışı doğruyu bazen kestiremiyoruz ve geleceği öngörmek bazen zor yani siz niyetinizi halis tutun ve gerisini düşünmeyin ne olursa... İşte bu bence huzurun formulü...













14 Mart 2012 Çarşamba

Kendin Olmak Zordur?

Kendin olmak zordur? Kendin olduğunda insanların seni tiye alacağını hafife alacağını seni dikkate değer görmeyeceğini bilmek veya düşünmek daha zordur. Herkesin kasıntı kasıntı birbirine rol yaptığını aslında herkesin içinde fırtınalar olduğunu zayıflıkları ve acizlikleri olduğunu bildiği halde nasıl kendilerini süper on numara herşeyi iyi yaparım hatasızım ben ya tarzında nasıl piyasaya çıkarttıklarını görmek daha bi tiksinti vericidir.

İnsanların kendileri olmaktan bu kadar korkutulduğu bir dünyada psikolojik sorunlar elbette artacaktır. Halbuki İslam her türlü karaktere ve insan anlayışına kucak açmış insanların zayıflıklarını ve acizliklerini bilmeleri gerektiğini söyleyerek kasım kasım kasılmanın saçma olduğunu ima etmiştir.

Şimdi mesele çok boyutlu olduğu için bir noktaya odaklanmak gerekli. Bence o da insanın her zaman süper olmazsa iş tutmayacağı beğenilmeyeceği anlayışıdır. Halbuki senin rahatlığını kendiliğinden oluşunu gören insanlar bu durumda ders çıkarıp hoşlarına gidebilir. Dışarda hala oynanan bu tiyatronun yanlış olduğunu düşünen çok insan var. Oyunu bırakıp gerçek hayata geçmek biraz bedele mal olabilir ama insan işte bunu yapmazsa da gerçek insan olamaz zira Allah böyle istiyor. Ey insan seni Kerim olan Rabbine karşı aldatan nedir? Sen kimi kandırıyon yani insanları kandır tamam da Allah sana şah damarından daha yakın onu nasıl kandıracaksın. Yanlış yaptığında suçu başkasına yıktın bu dünyada. Arkaşına sinirlendin evde eşini dövdün öyle atlattın sonra haksız yere suçladın insanları ama öğrenince özür dileyemedin gururun yetmedi. Sonra insanların zayıflıklarını ve yanlışlıklarını söylemeye gelince pek aceleci ama olumlu yanlarını işlerini görünce taltif etmede teşekkür etmede pek yavaş davrandın. İnsanların hepsi aynı olduğu için hadi görmediler, Allah gösterince nasıl olacak. Kaş göz hareketleri bile sorgulanacak ahrette, nasıl atlayacak bu oyunları Allah sizce.

Aslında Allah'da herkese değişik karakter vermiş özellik vermiş ki sınavı ve hikmeti görülsün. Allah bizim kendimizi yaşamamızı ve gerekiyorsa değiştirmemizi istiyor. Yoksa rol oynayıp kasıntı takılıp sürekli iyi süper çocuk oynamamızı değil.

Neyse insanlar kendi olmakda ısrar etmeliler ne kadar sıkıcı, banal, düşük veya olumsuz olursa olsun bu bütün hayatını bir prens veya prensesi (farklı versiyonlar olabilir) oynayarak geciren ama aslında sadece orta sınıf bir ailenin öğretmen çocuğu olan ve daha pet şişedeki buzlu suyun buzunun o şişeye nasıl girdiğini anlayamayan biri olmaktan iyidir.

13 Mart 2012 Salı


YOU’LL FİND ME İN THE NEXT LİFE IF NOT İN THİS ONE


Genç 16 yaşındaydı. Her zaman bindiği minibüse binmiş her zamanki yoldan hep bildiği yere gidiyordu. Ramazandı acıkmıştı halasının iftar için yaptığı yemeklerin lezzetinden emin bir şekilde çabucak varmayı planlıyordu açlığın etkisiyle düşündükçe uzaklaşan yere. Minibüste her zaman ki gibiydi iftar için alınmış sıcak pide kokularıyla buram buram kokuyordu. Tam minibüs kalkmak üzereyken biri geldi oturdu. Kimse onu yabancılamıyorken o sanki herkese yabancıydı. Genç onu herkesten geç fark etti. Ve ona doğru baktı baktı baktı… Bakarken ne bir ses işitti ne de gözü başka bir şey gördü sadece baktı öylece. Uzatmak için eline sıkıştırdığı bozuklukları indiğinde fark etti. Minibüs ücretini vermemişti. Giderken ekmek alması gerekiyordu almadı. İçecek alması gerekiyordu almadı. Çocukluğundan beri yemeğe düşkün olduğundan tabak tabak yemesi gereken yemeklerden tadımlık yedi. Bu hali dikkatlerden kaçmayınca kimi hasta olduğunu kimi yorgun olduğunu düşündü. Halbuki düşündükleri gibi değildi. Neydi peki durum? Ne olmuştu? Aşık mı olmuştu genç? Aşk ne ki? Gücü nedir? Kudreti nedir? Genç bunların hepsinin saçmalık olduğunu biliyordu. Biliyordu ama kızın hangi okulda okuduğunu, dershanesini, denemelerden aldığı puanları, hangi çikolatayı sevdiğini, yediği dürümün arasına maydanoz koydurmadığını bile öğrenmişti kısa zamanda. Ve genç için sadece bir meraktı bu. Çok abartılmaması gereken ama bütün güzel sıfatları üzerinde barındıran hayali bir kahraman oluşturmuştu kendine. Bütün ipler kendi elinde olduğundan düşüncelerini yıkacak hiçbir kötü şeyi yakıştıramıyordu kahramanına. Aslında aklını başına getirecek şeylerde yaşamıştı  18 inde sokakta biriyle gördüğünde yığılıp kalmıştı kaldırıma. Aynı şey  19 unda bir düğünde olmuştu. Dizlerinin titrediğini ve yere düştüğünde içinin nasıl yandığını iyi biliyordu halbuki. Ama vazgeçmedi. Tamam mükemmel değildi, belki hayallerinde bu yoktu ama her şey hala çok güzel olabilirdi gerçekten mükemmel olabilirdi. Doğru an doğru cümleler ona istediğini verecekti. Bu anı yakaladı ve en iyi şekilde değerlendirip bir şekilde (kendine) kullandı ve kazandı. 21 yaşındaydı. Tam beş yıl sonra her gün her an düşündüğü şey yanında yanı başındaydı. Ona dokunabiliyor saçlarını okşayabiliyordu. Zaman geçiyor ve genç her gün bayram sabahına uyanıyordu. Mutluluk, huzur gibi herkesin hayal ettiği bütün soyut duyguları yaşıyordu. Ta ki koza yırtılıp kelebek dışarı  çıkıncaya kadar. Kız, gencin sevdiği kızdan çok farklıydı. Kaşları, gözleri, saçları aynıydı ama farklıydı işte farklı olan bir şeyler vardı. Arkadaşları vardı mesela tercihleri  vardı. Geçmişte yaşadığı seviyeli ilişkileri vardı. Hayal ettiği kızın yapmayacağı şeyleri yapıyordu kız. Belki yanlış değildi kızın yaptıkları ama gencin puzzle ını tamamlamıyordu bu parça olmuyor  oturmuyordu  bir türlü. Gençte değişmişti artık o kadar kontrollü ve sabırlı değildi. Övünerek kendine duyduğu saygınlıktan eser kalmamıştı artık. Yani mükemmeli hedefleyip beklerken iyi bile değildi durumu. Çok geçmeden kelebek kozadan ayrılıp uçmaya genci terk etmeye başladı. Gencin içi ise hala rahat değildi. Madem böyle olacaktı neden o zaman bu kadar kuvvetli duygular hissetmişti? Dizlerinin bağını çözüp onu yere düşüren onunla buluşmak için derslere gitmeyip okulu uzattıran gece gündüz onu düşündüren bu devasa duygulara ne olmuştu? Tamam tamam hepsi kaderdi ve kaderi böyleydi öylemi? Bence sorun gencin hayatını ve hayallerini mükemmelleştirmeye çalışmasında gizli. O hayaller o kadar mükemmel o kadar ince, bir kuyumcu titizliğinde kurulmasa sonucu da bu kadar yıkıcı olmaz. Bu dünyanın ve yaşadıklarımızın bir sınav olduğunu unutmasak bu genç gibi yıkıcı çaresizliklerimiz olmaz beklide. Dünyayı ve içindekileri onları yaratandan çok sevdikçe ve onu unutturdukça  hiçbir sevgi mükemmel olmayacak. Her sevgi her aşk her kıymetli değer defoludur  bu dünyada. Kimisi bu genç gibi yaşar ve görür kimisi de hayal eder. Ve bütün hayaller azımsanmayacak kadar mükemmeldir. İşte o yüzden ben bu gence diyorum ki eğer bunda olmazsa onu sonraki yaşamında bulacaksın. Çünkü mükemmel olan tek yer orası.             

8 Mart 2012 Perşembe




BEKİR
Sizi bir arkadaşımla tanıştırmak istiyorum. Bunu öyle lüks bir kafede, ya da eğlencenin tavan yaptığı bir arkadaş partisinde yapmak isterdim, ama olsun. Her süslü hayatın bir garibana, bir serseriye ihtiyacı vardır belki de. Onun bol arkadaşlı bir facebook profili, ya da club’larda check-in yaptığı bir twitter hesabı yok, ama güzel bir kalbi var. Bekir.
Gerçekten ne istediğini bilmeyen bir adam Bekir. İşlere “nereye giderse” diye bakan, belki biraz salak, belki de aptal bir aşık. Olmayacak hayalleri, hepimizden daha pembe bir dünyası var belki de. Genelde boş konuşan, ama dolu seven bir adam o. Sevdiğinin orospuluğuna göz yumabilen, aslında zararsız, bir şey yapmayan ama istenmeyen, hoşlanılmayan bir adam o.
Oldukça gurursuz, bir o kadar da dik başlı. Kendisi saçmalamaktan nefes alamayan, ama akıl vermekte üstüne olmayan bir insan. Sıkışınca küfrü basan, ağzı bozuk, eli ağır bir adam. Değmeyen şeylere kırılıp ağlayan, ellerini tutmak isteyenlerden kaçırıp, gözlerini bağlayan bir salak o. Sahip olduğu kini de, sevgiyi de boşa harcayan bi adam
Dönüp dolaşıp yine gelen, kendi değerini bilmeyen, kalbi kırılmadan, günahı alınmadan gitmeyen bir adam o. Küfür yiyen, suratına tükürülen bi adam. Sonunda bu nasıl yaşamak deyip kendinden vazgeçen, haddini aşan, ve en sonunda boğulan bir adam o.
Ben Bekir’i seviyorum, siz de sevin. Ama daha da önemlisi; kimi seviyorsanız, onu “Bekir gibi sevin”. 



6 Mart 2012 Salı

Tevekkül mü O'da Nedir?



Bugün bir arkadaş ile yemek yedik. Muhabbet ederken kendi mükemmelliyetçiliğinden ve sürekli düşünceli olmasından felan bahsediyordu. Bana tevekkülü anlatır mısın dedim arkadaşıma o da şöyle tarif etti; Ben en iyisini yapayım sonra allah'a güveneyim veya allah'a bırakayım. Ben de eminmisin dedim. O da evet dedi.


Şimdi burda aynı tanımı bir çok insandan duydum ben. Ama baktım ki o tevekkül denen şeyin bu sonuçları vermemesi gerekiyordu. İnsanlar dindar ve hasssasiyetleri yüksek insanlar ama tevekkül denen nimeti 'kullanamıyoruz'. Dertlerinden ve düşüncelerinden kurtulamıyorlar, endişeliler sürekli üzerlerinde baskı hissediyorlar herşeyi kendilerinin denetlemesi ve kontrol etmesi gerektiğine inanıyorlar. Buda ister istemez omuzlarındaki stresi ve yükü artıyor onu kaldıramayacak noktaya gelince de haşa Allah'a ve herşeye etraflarındaki negatif duygular beslemeye başlıyorlar.


Ya peki Allah bu ayette ne demek istedi:


قُلْ مَن ذَا الَّذِي يَعْصِمُكُم مِّنَ اللَّهِ إِنْ أَرَادَ بِكُمْ سُوءًا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةً وَلَا يَجِدُونَ لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا


De ki: “Eğer Allah size bir kötülük dilese, sizi Allah’tan koruyacak kimdir? Yahut size bir rahmet dilese, buna engel olacak kimdir?” Onlar kendilerine Allah’tan başka hiçbir dost ve hiçbir yardımcı bulamazlar. Ahzab 17. ayet. 


Burada hiç bizim en iyimizi yapmamız gerektiği sonra da Allah'a tevekkül etmemiz gerektiği söylenmiyor. Aksine ne yaparsan yap hangi sığınağa girersen gir başına gelecekten kurtulamazsın diyor bu iyi veya kötü herşey olabilir. 


Neyse arkadaşıma dedim ki bu anlayışı tanımı şöyle değiştirsek en azından sıralamayı daha iyi olmaz mı?


"Ey Rabbim sana biz güvendik sana tevekkül ettik herşeyin senden geldiğini iyi veya kötü inandık, biz sadece gereken gördüğümüz şeyi icra ediyoruz en iyisi nedir bilmeyiz gücümüz de buna yetmez senin yarattığın dünyada biz billiyoruz ki sen istersen olmazlar olur ve olurlar olmaz. Bizi mahcub etme. Şüphesiz mevlam neyler neylerse güzel eyler." 


Burada anlayış şudur ki ben ne olursa olsun Allah'ın ne isterse yapabileceğini biliyorum ve herşeyi değiştirebileceğini Allah'ın bizim davranışlarımıza veya efforlarımıza bağlı olmadığını da biliyorum. Allah biz en iyisini yaptık diye süper çalıştık on numara uğraştık diye bize "hakettiğimizi" verme zorunluluğu yoktur. Zaten bu dünyada hiçbir şey biz hakettiğimiz için bize verilmemiştir!!!




Beğenmedin mi bu düşünceyi? Peki söyle o zaman doğduğun aileyi ve ülkeyi çevreyi kim seçti sen mi hakettin bu çevreyi veya çok kötüyse sen 3 aylık kötü şeyler yaptında Allah seni mi cezalandırıyor. Ha burda hangi hakedişden veya adaletsizlikten bahsediyoruz senin için mümkün değil bunu değerlendirmen. Yapamazsın herşeyi adaletle dağıtamazsın bu dünyada. Herkesin IQ sunu ölçüp fazladan azaltıp aza veremezsin. Bilmem yeter mi? 






O zaman sadece gerekli gördüğün şeyi yap derse çalışman gerekli ise çalış fazla abartma sonra işte çalışman gerekli ise çalış ama sanma ki sonucun senin hakettiğin şeydir. Yani çalışmana değil Allah'a güven ona dayan. Eğer sen en iyi mi yaptım sonra da Allah'a güvendim dersen bu senin çalışmana güvenmendir ki bu da her zaman yıkılabilir ve seni yüzüstü bırakabilir. Ama Allah seni bırakmaz hiçbir zaman hiçbir şeye bağlı kalmaz. O zaman otomatik olarak üzerindeki stres gidecek ve herşeyin belirleyicisinin Allah olduğunu senin sadece görevini yapan olduğunu anlayınca Allah'a dayanıp tevekkülü yaşayacaksın stresten ve gereksiz endişeden kurtulacaksın. Allah şöyle der;


وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيل
 Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter.


      



Bir Müslümanın Zorluklar Karşısındaki Cevabı (Yasemin Mogahed)







Müslümanlar için şu an karmaşa zamanı. Bazen ümitsizliğe düşmemek gerçekten zor. Birçoğumuz merak içinde neden bütün bunlar bizim başımıza geliyor diye. Yanlış bir şey yapmadığımız halde bunlar niye oluyor diyoruz. Güya özgürlük, adalet ve saadet üzerine kurulan bir medeniyetin çocukları nasıl böyle bir ayrımcılığa ve zulme maruz kalabilir.


Bütün bu düşünceler normal fakat bunların ötesine bakmalıyız. İlüzyondan ilerisini görüp onun arkasındaki gerçekliğe bir göz atmamız gerekli. Eğer bu hologramdaki gerçeği görmek istiyorsak görüşümüzü yeniden odaklamalıyız.

Gerçek ise Kuran'da ve Peygamberimizin öğretilerinde çokça tekrarlandığı gibi 'bu dünyadaki herşey birer sınavdır'. 


Allah Kuran'da şöyle buyuruyor. 'O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır'. (Mülk suresi 2. ayet).


Burada ölümün ve hayatın yaratılmasındaki amacın bizi sınamak olduğu belirtiliyor. Acil durum alarmını düşünün bir an. Gayesi nedir onun? Alarm tehlikeli bir şeyin geldiğini haber vermek içindir değil mi? Eğer onu duyarsak doğal olarak panikleriz. Peki bu alarmı denemek istediklerinde ne olur? Bizi denemek için bu test yapıldığında ne olur? Alarm aynı şekilde öter ama bu sadece bir testtir. Öyle gözükmesine hissedilmesine ve duyulmasına rağmen o gerçek değil sadece bir testtir. Sadece bir test. Ve biz tekrar ve tekrar test boyunca hatırlatılırız.

Bu tam da  Allah'ın hayat hakkında bize bahsettiği şeydir. Hayat sanki gerçekmiş gibi görünecek, hissedilecek duyulacak bazen bizi çok korkutacak. Bazen bizi çok ağlatacak. Bazen bizi kaçmak zorunda bırakacak sağlam durmak yerine. Fakat bu hayat ve içindekiler sadece birer test. Aslında gerçek değiller. Acil durum tatbikatlarındaki gibi bize gerçekte ne yapılması gerektiğini öğretiyor. Alarm sireninin arkasındaki gerçeklik için bizi hazırlıyor.

Peki bu test alarmı bizim için sürpriz değilse ne olur. Herkesin bu testten haberi olursa ne olur? Bir dakikalığına Allah'ın bize bıraktığı notu bir düşünün.


3:186


Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerektiren işlerdendir. (Ali İmran 186. ayet). 

Yani şimdi bu haberlere ve bilgilerle birlikte hayal edin ki bize sayısız topluluğun milletin test edildiği haberleri de gelsin. Allah şöyle buyuruyor;

2:214

Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır. (Bakara suresi Ayet 214). 


Yani bu alarm testi sadece bilinmekle kalmıyor, yeni olmadığını da öğreniyoruz. Bizim topluluğumuzun milletimizin tek olmadığını anlıyoruz. Peki bütün bunların ardından alarm çalmaya başladığında nasıl davranırız. Yani tatbikat ise bu telaşlanmayız ve inanmamazlık yapmayız. Panik olmayız yani. Strese bile girmeyiz.

Fakat bir şeyler yaparız.

Burası en mühim bölümdür. Kimin için bir şeyler yapıyoruz. Bizi kim test ediyor. Gerçekte bizi kim izliyor. Mit, CIA, Mossad, Polis, Tvler... Hayır. Onların hepsi bu ilüzyonun bu testin bir parçası. Hepsi testin canlıları. Biz sadece bir hükm için davranırız sadece bir. Biz sadece gerçek realite için davranırız. Hak için yaparız ne yaparsak. Çünkü biliriz ki O bizi izliyor ve yargılayacak olan tek O var bu testi.

Bir kez bu gerçeği anladık mı dramatik bir şey olur. Bunun sadece bir test tatbikat olduğunu anladığımızda sorular birden değişiverir. 'Bu nasıl olabilir?' 'Neden adalet yok?' soruları yerine sorularımız 'Nasıl davranmalıyım?' 'Bu testi nasıl geçebilirim?' 'Ne almam gerek bu testten?' 'Beni zulümle yöneten, işkence eden ve baskılayan bu insanların yaratıcısını ve testin kendisini içinde bulunduğum ilüzyondan nasıl görebilirim?' 'Topluluk ümmet olarak bu testi bizi Allah'a daha yaklaştırması için nasıl kullanabiliriz?' 'Bizi Allah'a daha yakınlaştırmak için yaratılan bu testi amacına uygun olarak nasıl geçebiliriz?' Allahu Ekber.

Allah'ın bu testlerinin güzelliği şu ki Allah bizi testlerin geleceğine dair uyardıktan sonra onlarda nasıl başarılı olacağımızın tarifini de veriyor; Sabır ve Takva.


Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerektiren işlerdendir.(Bakara Suresi 185-186). 


Diğer bir ayette Allah kurulan tuzaklara karşı nasıl başa çıkacağımıza ilişkin iki niteliğe vurgu yapıyor.

3:120


Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır. (Ali İmran 120. ayet)




Bize gelen açıklamalarda bizden önce test edilenlerin nasıl davrandığı da açıklanmıştır;


Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler. Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir.O şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayın, eğer mü’min iseniz, benden korkun. (Ali İmran 173-175).


Diğer bir ayette ise Allah şöyle buyuruyor; 


Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever. Onların sözleri ancak, “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et” demekten ibaretti. Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah, güzel davrananları sever. Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız sizi gerisin geriye (küfre) çevirirler de büsbütün hüsrana uğrarsınız. Hayır! Yalnız Allah yardımcınızdır. O, yardımcıların en hayırlısıdır. (Ali İmran 146-150)


Allah böylelikle bize bunları aktarıyor ki bizde bizden öncekilerin yaptıklarından dersler alalım. Ve onların karşılığı şu olmuştu; “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Onların cevabı Kâfir topluma karşı bize yardım et” olmuştu. Onların cevabı teste bakmak değildi, onların cevabı testin arkasındakine bakmaktı. Ona baktılar ve arkasında Allah'ın olduğunu gördüler. Farkettiler ki Allah sadece bu testi onlara veren olmadığı gibi bu testten onları kurtarabilecek tek kişidir. Ve onlar Allah'tan yardım istediler tövbe ile sabır ile ve takva ile. 


Bunlardan en mühimi Allah müslümanlara başarı müjdesi vererek onları rahatlatıyor;


Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz. Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez; Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için böyle yapar. Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? (Ali İmran 139-142).


Bir kez gözlerimizdeki lensleri değiştirdik mi verdiğimiz hem kalbi hem de fiziki cevab değişiyor. Bizden önceki Dosdoğru insanlar test edildiğinde bu onların ancak imanını ve kulluk bilincini artırmıştır.


Allah şöyle diyor; Mü’minler, düşman birliklerini görünce, “İşte bu, Allah’ın ve Resûlünün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resûlü doğru söylemişlerdir” dediler. Bu, onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırmıştır. (Ahzab suresi 22. ayet)


Fakat biz o gözlerimizdeki lensleri değiştirmeden 'Bu bizim başımıza nasıl geldi?' sorusundan öteye geçip testin gerçek gayesini farkedemeyeceğiz; ruhani bir arındırma, kuvvetlendirme ve seni, beni ve tüm varlığı Yaratana bizi yaklaştırma aracı. 












Bu makale Amerika'dan Yasemin Mogahed isimli değerli insanın yazısından aynen çevrilmiştir. Aşagıda orjinal yazının linki verilmiştir.




http://www.yasminmogahed.com/2011/03/15/a-believer%E2%80%99s-response-to-the-king-hearings/

2 Mart 2012 Cuma

1 ve arkasındaki 0'lar meselleri

hani klasik örnek var ya her duruma uydurulan, misal 'oğlum senin ahlakın olmadıktan sonra kariyer felan hepsi hikaye. ahlak 0'ın önündeki birler gibidir o gitti mi sıfırların kıymeti kalmaz derler. Şimdi bu cemaatlerlen tasavvuf ehlinin pek hoşlarına gider yapar dururlar. Sanki bir şey icad etmişler gibi.

Neyse efendim bu 0'ın arkasındaki 0 lar birlerin arkasındaki 0'lar neyse ona bende bir katkı yapmak istiyorum bilmem benden önce bunu yapan olmuş mudur (şüphe ederim çünkü bu konuda literatür epey geniştir)

Bakınız İslam'da gene İslam'dan bahsedecem kusura bakmayın nereye varsam İslam demeyin bu iş böyle nereye elimi atsam Allah kitap Kuran irtica neyse fazla gitmeyelim....

Küfr etmek günah Allah'a Allah'ı küfr etmek en büyük günah niye. Allah öyle demiş. Ama aklımız der ki bu kadar dünyayı evreni yaratanı ve harikalar daha çözemediğimiz nice şifreleri yaratan varlığın sebebi olan Yaratıcıyı ben tanımıyorum de sallamıyorum de affedersin sonra da onun yarattığı dünyada yaşa bu büyük bir meydan okumadır. Hani bir mekana girince sahibi sana çık derse kullanma derse inatlaşırsın seni sallamıyorum lan senin kurallarına uymak zorunda değilim dersen ne olur adam seni dışarı bir şekilde zorla çıkarmaya çalışır.

Sen hayatının her alanında bir sebep sonuç ilişkisinde yaşayacaksın her hareketin ve olayın arkasında bir sebep arayacaksın ama iş kendi hayatına gelince bana ne diyeceksin ya. Herkes bugün yerde bir çöp gördümü onu bir yere atanın olduğunu bilir. Masanın üzerinde bir mektup varsa biri onu yazmıştır amaaan neyse fazla uzatma dediniz herhalde bu Allah'ı mantıksal açıdan kanıtlama olayını. Bende kısa kesiyorum. Neyse bugün batıda yaşayan çoğu okulda kurallara uyar ama okulun müdürünü bilir bilmezse okuldan kovulur. Adamlar dünyayı yaratanı tanımıyor ya sırf bilmediklerinden değil ipneliklerinden işine gelmediği için ben biliyorum ya. Evdeki Meksikalıya sordum bu bardakların altına konan şeyin adı neyse onu kim koydu ve ne için var biilirsin değil mi sonuçta biri bunu üretti buraya koydu biri de dünyayı üretti koydu bir amaç için da. Neye inanmıyorsun? Adam inanmıyor Tanrı akılla açıklanamaz mış niye kanıtsız mış ulan her yer kanıt işte görmesini bilene peh neyse.

Adamlar inanmıyor ya kanı bozukluğuna işlerine gelmediği için çünkü inansa hesab verme zamanı aklına geliyor direk sorumluluk daha fazla sorumluluk alma istemiyor yani. O zamanda her şeyin başındaki 1 gidiyor.


Professor olmuş herif adam ben sekülerim diyor. Adam ordinaryüs olmuş ya Sosyal Politika da Ordinaryüs olmuş. 70 yaşında dinlen maytap geçiyor geç tamam da sen ne halt edecen mezarda profesorluk geçmiyor. Bütün dünyada ki günahlar o yüzden bir küfr etmiyor dostlar dünya üzerindeki bütün günahları toplasanız bir şirk küfr inkar red görmezden gelme kaçma etmiyor.

O herşeyin başı Allah'ı tanımak bilmek birlemek seni yarattı varsın herşeye kadir O biz aciziz sorumluyuz her şey senin dediğinlen güzel bu liste uzar gider böyle....İşte O'na inanmak herşeyin başı olduğu gibi bizim misalin de başıdır. 1000000000.........             O bir olmadı mı isterse dünyayı kurtar dünyaya hükmet imparatorlar gibi ingiltere kraliçesi gibi bilmem dünya zengini ol bi halta yaramıyor işte. herşey sıfır mal mülk şöhret statü, güç kadın erkek, evlat, kariyer, Gano, bildiğin dil sayısı, arkadaş ortamı, okeyde kaç döndüğün, batak oyununda acar olman, insan ilişkilerinin süper olması, insani faaliyetlerinin on numara olması, insanların çok sevmen, meditasyon felan yapman, doğayla on numara ilişki içinde olman, aşık olman, sınıftaki en karizma eleman olman, focus 2007 model hidrolik araban olması, 3 dairen iki de işyerin olması, evde kuş beslemen, acar bestekar şair, yazar, çizer, oyuncu, tiyatrocu, dansçı olman, savaşta 3 bin yahudiyi kurtarman, açlıktan ölen afrikaya insani yardım götürmen Irak'ta demokrasi harikası bir ülke yaratman, her tarafa duble yol yapman, ülkeyi demir ağlarla örmen, ampulu icad etmen, kanserin tedavisini bulman,  gibi gibi ne güzel şeyler değil mi. Ama birer koca sıfır la koca sıfır sıfır sıfır 000000000000000000000000000
Kaç tane güzel şey saydımsa sıfır.... hiç yok muş gibi kıymetsiz


Olur mu ya öyle şey Allah iyi kafir len kötü kafiri bir mi tutcek dediğinizi duyar gibiyim lakin adam cehennem katlarında istediğinde misafir edilsin

Müslümanlar içinde durum aynı misale uygulanabilir başka bir mantıkla günahlar azla 1'i yok etmez silemez ancak sen onu inkar edersen ne kadar günah işlersen işle küfr edip inkar etmedikçe 1 ordan gitmez. Yine itirazlar gelebilir insan günaha gire gire büyük günahlar kafir olur gider diyebilirsiniz. Ama şöyle bir nokta var benim dediğim nokta aktif bir yaşamla ilgili değil bak ha inanan insan büyük çok büyük günah işler mi diyebilirsiniz evet işler Peygamber zamanında ve sonrasında birçok kişi işlemiştir ama kafir olmamıştır.

onun gibi günahlarla 0 larınız gidebilir ama 1'iniz gitmez inşaallah, onun için Allah hep ümit verir ne günahın olursa Allah affeder der. De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”Zumer 53.


Şimdi mesele her ne yaparsan yap ümidini kaybetme gözünde büyütme kendine acı çektirerek affettirmeye çalışma mazoşist olma Allah o kadar da talepkar değil eğer diyor benim dediklerime uyarsanız mutlu huzurlu uymazsanız resil rüsva olursunuz diyor. Yani günah işleyebilirsin kardeşim ama senin aleyhine olacak bu gayet basit ya hem bu dünya da hem öbür tarafta bazen görülür. Niye insan kendi aleyhine bir iş yapar çünkü nefsi aldatır onu veya dalar gider ama olacak bu öyle nefis eğitimi diye felan bir şey yok yaşa hata yap gör ders al ve tövbe et.


Kendimizi kötü hissetmeyelim din simsarlarının eline vermeyelim bilelim samimi olalım her haltı yedikten sonra sanki süper müslim gibi davranmak çok saçma abes ve resil bir durum. Her neysek onu Allah'a insanlar anlatalım çözüm arayalım kendimizden utanmadan günahlardan çekinmeden kurtuluş bakalım kendimizlen yüzleşelim Allah süper insanlar beklemiyor bizden onu tanıyan hakkını veren tabiri caiz olmadı ama. Yani onu bilen insanlar istiyor gereği gibi bilen zaten ondan kopmaz ayrılmaz günah işler ama sıfırlardan gider. Sıfırları ve birleri iyi görmek dileğiyle saygılar selamlar üzerinize olsun.

27 Şubat 2012 Pazartesi

Bir Fırtına Tuttu Bizi...


Başkaları bizim adımıza dizayn etti dünyayı da biz sadece onları mı takib ettik?

Çok mu sıkıcı sorular? Değmez mi düşünmeye? Herhalükarda zaten işimiz yaş diyen koyvermiş acıya ram olmuş insanlardan mısınız yoksa? Nereye gittiğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin önemi yoktur diye söylemiş atanın birisi. Bu hayat bu kadar ucuzken aynı zamanda bütün herşeyimiz ona verecek kadar değerli mi? Hiç mi yok içinizde şöyle diyen; 'Her gün aynı terane aynı muhabbetler iş okul ev yemek uyku vs. nereye gidiyoruz biz'?

Bir girdiğimiz kutudan çıkıp da dışarıya bir bakamadık mı? Neler oluyor bu hayatta diye? Kariyer sahibi ol, iş sahibi ev çoluk çocuk, para makam mevki, şöhret, saygınlık, tekrar saygınlık, itibar, önem, statü, arkadaş, kısaca dünyada alabileceğin herşey, herşeye sahip ol... sonra hiçbirşey öl git reva mı bu? O kadar uğraştın o hayatı inşaa etmek için varığını yoğunu verdin sonra film beklenmedik bir anda kopsun sen oraya yatırımların burada.

                                              

Ben hayatımın onyılını verdim? Neye? Güya her istediğimi elde ederim insan istedi mi yapar diyen görüşün doğru olduğunu kanıtlamaya. Kendi hayatımdan tam 10 yılı başkasının iddiasını benimseyip kanıtlamaya verdim. Sonunda istediklerimin çoğu oldu ama hiç huzurlu olmadım. Sürekli daha iyisini daha fazlasını istedim. Kendimi hiç beğenmedim. Eğer daha iyi olmak istiyorsan, sürekli düşünmeli ve mükemmeli bulmalısın diye inandım. Belki daha iyi oldum. Kişisel gelişimim on numara oldu. İnsanlarının gözünün içine 1 dakika kesintisiz bakabiliyorum artık belki!!! Fakat eve gidince beynime hücum eden binlerce ayrıntıdan saçma sapan düşünceden kurtulamıyorum. Asla kendimle kalmaya tahammül edemiyorum. Sürekli düşünmekten yoruldum.

Geçen on yılın ardından ne oldu peki? Ben bu on yılda kendimin buna inandığını da bilmiyordum onu da söyleyeyim. Bazen aklınız bilinç altınız size öyle oyunlar oynar ki farkına varmadan sizi yönetmeye başlar. Siz niye öyle davrandığınızın altyapısını anlayamazsınız. Ama içerde birşeyler olup bitmiş. Belki de bilinç düzeyine çıkarmaktan korktuğunuz düşünceler sizi sürüklerken siz hala çevrece onaylanmış bir bütünlük içinde yaşadığınız izlenimini etrafa vermekle uğraşıyordunuz. Maalesef ben yaşadım ve tecrübe ettim bunları ve bir çok insanla konuştum bu durumu fark ettikten sonra. Onlar da aynı şeyin farkına vardılar. Meğerse biz başkaymışız içimiz bir başka. 

Güya islama inanır herkes türkiye de ama kimse niye inandığını bilmez. Annem inanır babam inanır bende inanmalıyım sırf topluma uyum sağlayalım diye. Kimse sorgulatmadığı ve sormadığı için de sanki araştırmak sormak yanlışmış gibi düşünülür ve sadece konvoya katılınır. Aslında konvoya katılmaktaki amaç herkes için farklı olabilir ama faydacılık kendini değil toplumu yaşama daha kolay gelir insana. Aciz ben ve insan bütün saldırılara açık hale geliriz sonra. Azıcık burada bir yanlışlık olduğunu sezen insan düşünmeye başlar alternatifler. Ve en kolay ulaştığı ve hoşuna giden şeye sarılır. Kişisel Gelişim sufism veya herhangi bir düşünce ekolu veya her neyse. Ama onu da sorgulayamaz çünkü herşeyde bir sınır vardır. Kapılır gideriz başka bir rüzgara...


Ve bütün bunlar olurken ve hayatın yaprakları birer birer dökülürken sen kendini değil de başkalarının kurduğu hayatı yaşıyorsundur aslında. Farkedemezsin bilemezsin. İyi güzel ben bunun için varım sanırsın. Sadece uyarsın kalabalığa atarsın kendini bir rahata düşünmezsin sorgulamazsın çünkü gittiğin yolun yanlış olabilme ihtimali seni krize sokar. O yüzdendir insanlar Türkiye'de doğru düzgün bir konu tartışamazlar. O kadar korkarız ki yanlış olmaktan, hayatımız pahasına savunuruz kendimizi, gittiğimiz yolun doğru olduğunu.

Aslında bu hayatın o kadar da değeri yoktur bu hayat testtir. Herşey gidicidir. Benim gibi milyar insan hayatını verdi bazı şeyleri kanıtlamaya güya kendimizi yenmeye, güya meydan okumaya, güya sınırların tanımamaya, Tanrı'ya meydan okumaya fakat hüsran üstüne hüsran. Karanlık üzre karanlık.

Şükür bunu şimdi bana gösterene. Binlerce şüükür bana beni gösterene. Binlerce hamd hayatımın en rezil sürecinde beni dibe gönderip sonra zıplamama izin verene. Şükür hayatı olduğu gibi görmeme izin verene. Bazen en parlak ışık en karanlık yerlerden gelirmiş. Şükr Tanrıya, Şükür Allah'a.


26 Şubat 2012 Pazar

Aman Hocam, Şeyhim, Üstadım Al Şu Aklı Benden, Bende Durunca Sorun Oluyor !!!

                                      




Aklı kiralık deyimini duymuşsunuzdur sanırım. Bu kavram maalesef Türkiye insanına ilişkin bir tespit aslında.

Bugün biz Allah'ın akletmez misiniz diye   أَفَلَا تَعْقِلُونَ akıllanmayacak misiniz diye Kuran'da kaç yerde uyardığı insanlar akıllarımızı,




duygulandıran konuşmalar yapan, arkadaşımızın bizi sohbetine götürdüğü veya evine gidip evdeki uhrevi ortamdan etkilendiğimiz, çeşitli menkıbeler ve kerametlerle gözümüzün fal taşı gibi açıldığı, uçan ve kaçan hikayelerle ağzımızın açık kaldığı, çeşitli peygamber rüyalarıyla büyüleyen, bu adam acar evliya bea baksana rüyasında peygamber efendimizi görmüş dedirten, kutubların, şeyhlerin ve ahlak ve zikir muhabbetlerinin havada uçup dünyayla ilgilenmiyoruz biz işimiz gücümüz tesbih la dedirten, allah'dan ilham geldi bu kitabı yazdım asrın müceddidi benim iddiasıyla kanıksadığımız, cemaatde olmanın sanki bizi bir bukle daha iyi müslüman yapacağına ilişkin iddiaya gönülden bağlı ve şeyhsizin şeyhi şeytan sözüne sıkı sıkıya bağlı, zaman tarikat değil cemaat zamanı türü kelimelerle akıl oyunları yapan nihayetinde haftada bir sohbete gidilip huzur kapılan tüm haftanın günahlarını sohbet esnasında püklüm püklüm döküldüğüne inanan ve abi kendimiz birşeyden anlamıyoruz o insanlar Allah için yaşıyor onlara bari gidelim de yardım edelim de tarzı sığınmalarla benimsediğimiz kimselerin hoca, şeyh veya üstadlarına vermek de ne kadar da aceleceyiz böyle.

Nedir bu telaş ya? Yani birazcık cemaatsiz kalmak insanların üzerinde bu kadar mı baskı oluşturuyor ki insanlar hemen meyve seçer gibi bir hoca cemaat veya tarikat seçiyor ve dahil oluyor. Bu konu üzerinde gerçekten ciddi ciddi konuşulmalı tefekkür edilmeli ve araştırma yapılmalı ki sonuçlar bizi aydınlatsın.

Sanki gerçekten dinin alanında akıl yürütülmesi belli insanlarla mahsus muş gibi bir hava veren bu durum ne kadar sağlıklı ya. Nihayetinde öbür tarafta hocalar, şeyhler benim için hesap vermeyecekler ben kendi yaptığımdan onlar kendilerinden sorumlu olacak.


                                                

Peki gerçekten insanlar bir cemaate bağlanalım da öbür tarafı sağlama alalım bi de bizi dinsiz sanmasınlar inanıyoruz alimallah ama çok bilmiyoruz nasıl olsa bilenler var bizim görevimiz konvoya katılmak mantığına kavuşturan gerçek nedir? Bunun en büyük sebepi eğitimin ve bizim kültürel kodlarımızın üretmek ve düşünmek eleştirmek üzerine olmaması ve bunun çeşitli şekillerde kurumlar ve dini yapılar tarafından ister istemez kötüye kullanılıyor olmasıdır. Bugün bir öğretmen sınıfında kaç tane kendi görüşünü açıklayan öğrenciyi takdir eder. Kaç tane öğretmen soru sorulmasında görüşünün doğru mu yanlış mı diye tartışılmasından memnun olur. Kaç cemaat şeyhi hocası veya üstadı sohbet ederken interaktif bir atmosfere izin verir? Soruyorum kaç tasavvuf ve tarikat sohbetinde insanlar soru sorabilir ve görüşleri eleştirebilir? Bu insanların yanılma hakkı yok mu? Sadece seçilmiş insanlar mı görüş bildirebilir ve konuları tartışabilir?

Neden bu danışıklı dövüş? Kimsenin soru sormak gibi bir gayesi de olmadığı ve bunun sorumluluğunun altına girmek istememesi herkesin işini kolaylaştırıyor. Romanya'da yaşayan amcam anlattı. Müslümanlar çevredeki Türk kasabından et alırken bu eti sen mi kestin helal mi diye sormaktan çekiniyorlarmış sorarlarsa cevabın onları et almaktan alıkoyacağını veya rahatsız edeceğini bildikleri için onlar sormuyor kasapta söylemiyormuş bir şey. Halbuki eti başka bir yerden alıyormuş kasap. Müslümanların durumuna da bakınca açıkçası bunun gerçek olabileceğine ihtimal veriyorum artık.

Hoca gerekeni söyler bilir ve yapar bize de uymak düşer nasıl olsa piyasada her cebe ve zihniyete uygun cemaat tarikat yapı var gider birine girerim olur biteeeeer. Dünyam rahat ahiretim rahat daha ne olsun be üstad hesabı fazla soru sorgulama rahatımızı bozar şimdi diyerek girelim bir dümene o bizi çıkarır bir yere bunun adı.