Bu Blogda Ara

27 Şubat 2012 Pazartesi

Bir Fırtına Tuttu Bizi...


Başkaları bizim adımıza dizayn etti dünyayı da biz sadece onları mı takib ettik?

Çok mu sıkıcı sorular? Değmez mi düşünmeye? Herhalükarda zaten işimiz yaş diyen koyvermiş acıya ram olmuş insanlardan mısınız yoksa? Nereye gittiğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin önemi yoktur diye söylemiş atanın birisi. Bu hayat bu kadar ucuzken aynı zamanda bütün herşeyimiz ona verecek kadar değerli mi? Hiç mi yok içinizde şöyle diyen; 'Her gün aynı terane aynı muhabbetler iş okul ev yemek uyku vs. nereye gidiyoruz biz'?

Bir girdiğimiz kutudan çıkıp da dışarıya bir bakamadık mı? Neler oluyor bu hayatta diye? Kariyer sahibi ol, iş sahibi ev çoluk çocuk, para makam mevki, şöhret, saygınlık, tekrar saygınlık, itibar, önem, statü, arkadaş, kısaca dünyada alabileceğin herşey, herşeye sahip ol... sonra hiçbirşey öl git reva mı bu? O kadar uğraştın o hayatı inşaa etmek için varığını yoğunu verdin sonra film beklenmedik bir anda kopsun sen oraya yatırımların burada.

                                              

Ben hayatımın onyılını verdim? Neye? Güya her istediğimi elde ederim insan istedi mi yapar diyen görüşün doğru olduğunu kanıtlamaya. Kendi hayatımdan tam 10 yılı başkasının iddiasını benimseyip kanıtlamaya verdim. Sonunda istediklerimin çoğu oldu ama hiç huzurlu olmadım. Sürekli daha iyisini daha fazlasını istedim. Kendimi hiç beğenmedim. Eğer daha iyi olmak istiyorsan, sürekli düşünmeli ve mükemmeli bulmalısın diye inandım. Belki daha iyi oldum. Kişisel gelişimim on numara oldu. İnsanlarının gözünün içine 1 dakika kesintisiz bakabiliyorum artık belki!!! Fakat eve gidince beynime hücum eden binlerce ayrıntıdan saçma sapan düşünceden kurtulamıyorum. Asla kendimle kalmaya tahammül edemiyorum. Sürekli düşünmekten yoruldum.

Geçen on yılın ardından ne oldu peki? Ben bu on yılda kendimin buna inandığını da bilmiyordum onu da söyleyeyim. Bazen aklınız bilinç altınız size öyle oyunlar oynar ki farkına varmadan sizi yönetmeye başlar. Siz niye öyle davrandığınızın altyapısını anlayamazsınız. Ama içerde birşeyler olup bitmiş. Belki de bilinç düzeyine çıkarmaktan korktuğunuz düşünceler sizi sürüklerken siz hala çevrece onaylanmış bir bütünlük içinde yaşadığınız izlenimini etrafa vermekle uğraşıyordunuz. Maalesef ben yaşadım ve tecrübe ettim bunları ve bir çok insanla konuştum bu durumu fark ettikten sonra. Onlar da aynı şeyin farkına vardılar. Meğerse biz başkaymışız içimiz bir başka. 

Güya islama inanır herkes türkiye de ama kimse niye inandığını bilmez. Annem inanır babam inanır bende inanmalıyım sırf topluma uyum sağlayalım diye. Kimse sorgulatmadığı ve sormadığı için de sanki araştırmak sormak yanlışmış gibi düşünülür ve sadece konvoya katılınır. Aslında konvoya katılmaktaki amaç herkes için farklı olabilir ama faydacılık kendini değil toplumu yaşama daha kolay gelir insana. Aciz ben ve insan bütün saldırılara açık hale geliriz sonra. Azıcık burada bir yanlışlık olduğunu sezen insan düşünmeye başlar alternatifler. Ve en kolay ulaştığı ve hoşuna giden şeye sarılır. Kişisel Gelişim sufism veya herhangi bir düşünce ekolu veya her neyse. Ama onu da sorgulayamaz çünkü herşeyde bir sınır vardır. Kapılır gideriz başka bir rüzgara...


Ve bütün bunlar olurken ve hayatın yaprakları birer birer dökülürken sen kendini değil de başkalarının kurduğu hayatı yaşıyorsundur aslında. Farkedemezsin bilemezsin. İyi güzel ben bunun için varım sanırsın. Sadece uyarsın kalabalığa atarsın kendini bir rahata düşünmezsin sorgulamazsın çünkü gittiğin yolun yanlış olabilme ihtimali seni krize sokar. O yüzdendir insanlar Türkiye'de doğru düzgün bir konu tartışamazlar. O kadar korkarız ki yanlış olmaktan, hayatımız pahasına savunuruz kendimizi, gittiğimiz yolun doğru olduğunu.

Aslında bu hayatın o kadar da değeri yoktur bu hayat testtir. Herşey gidicidir. Benim gibi milyar insan hayatını verdi bazı şeyleri kanıtlamaya güya kendimizi yenmeye, güya meydan okumaya, güya sınırların tanımamaya, Tanrı'ya meydan okumaya fakat hüsran üstüne hüsran. Karanlık üzre karanlık.

Şükür bunu şimdi bana gösterene. Binlerce şüükür bana beni gösterene. Binlerce hamd hayatımın en rezil sürecinde beni dibe gönderip sonra zıplamama izin verene. Şükür hayatı olduğu gibi görmeme izin verene. Bazen en parlak ışık en karanlık yerlerden gelirmiş. Şükr Tanrıya, Şükür Allah'a.


26 Şubat 2012 Pazar

Aman Hocam, Şeyhim, Üstadım Al Şu Aklı Benden, Bende Durunca Sorun Oluyor !!!

                                      




Aklı kiralık deyimini duymuşsunuzdur sanırım. Bu kavram maalesef Türkiye insanına ilişkin bir tespit aslında.

Bugün biz Allah'ın akletmez misiniz diye   أَفَلَا تَعْقِلُونَ akıllanmayacak misiniz diye Kuran'da kaç yerde uyardığı insanlar akıllarımızı,




duygulandıran konuşmalar yapan, arkadaşımızın bizi sohbetine götürdüğü veya evine gidip evdeki uhrevi ortamdan etkilendiğimiz, çeşitli menkıbeler ve kerametlerle gözümüzün fal taşı gibi açıldığı, uçan ve kaçan hikayelerle ağzımızın açık kaldığı, çeşitli peygamber rüyalarıyla büyüleyen, bu adam acar evliya bea baksana rüyasında peygamber efendimizi görmüş dedirten, kutubların, şeyhlerin ve ahlak ve zikir muhabbetlerinin havada uçup dünyayla ilgilenmiyoruz biz işimiz gücümüz tesbih la dedirten, allah'dan ilham geldi bu kitabı yazdım asrın müceddidi benim iddiasıyla kanıksadığımız, cemaatde olmanın sanki bizi bir bukle daha iyi müslüman yapacağına ilişkin iddiaya gönülden bağlı ve şeyhsizin şeyhi şeytan sözüne sıkı sıkıya bağlı, zaman tarikat değil cemaat zamanı türü kelimelerle akıl oyunları yapan nihayetinde haftada bir sohbete gidilip huzur kapılan tüm haftanın günahlarını sohbet esnasında püklüm püklüm döküldüğüne inanan ve abi kendimiz birşeyden anlamıyoruz o insanlar Allah için yaşıyor onlara bari gidelim de yardım edelim de tarzı sığınmalarla benimsediğimiz kimselerin hoca, şeyh veya üstadlarına vermek de ne kadar da aceleceyiz böyle.

Nedir bu telaş ya? Yani birazcık cemaatsiz kalmak insanların üzerinde bu kadar mı baskı oluşturuyor ki insanlar hemen meyve seçer gibi bir hoca cemaat veya tarikat seçiyor ve dahil oluyor. Bu konu üzerinde gerçekten ciddi ciddi konuşulmalı tefekkür edilmeli ve araştırma yapılmalı ki sonuçlar bizi aydınlatsın.

Sanki gerçekten dinin alanında akıl yürütülmesi belli insanlarla mahsus muş gibi bir hava veren bu durum ne kadar sağlıklı ya. Nihayetinde öbür tarafta hocalar, şeyhler benim için hesap vermeyecekler ben kendi yaptığımdan onlar kendilerinden sorumlu olacak.


                                                

Peki gerçekten insanlar bir cemaate bağlanalım da öbür tarafı sağlama alalım bi de bizi dinsiz sanmasınlar inanıyoruz alimallah ama çok bilmiyoruz nasıl olsa bilenler var bizim görevimiz konvoya katılmak mantığına kavuşturan gerçek nedir? Bunun en büyük sebepi eğitimin ve bizim kültürel kodlarımızın üretmek ve düşünmek eleştirmek üzerine olmaması ve bunun çeşitli şekillerde kurumlar ve dini yapılar tarafından ister istemez kötüye kullanılıyor olmasıdır. Bugün bir öğretmen sınıfında kaç tane kendi görüşünü açıklayan öğrenciyi takdir eder. Kaç tane öğretmen soru sorulmasında görüşünün doğru mu yanlış mı diye tartışılmasından memnun olur. Kaç cemaat şeyhi hocası veya üstadı sohbet ederken interaktif bir atmosfere izin verir? Soruyorum kaç tasavvuf ve tarikat sohbetinde insanlar soru sorabilir ve görüşleri eleştirebilir? Bu insanların yanılma hakkı yok mu? Sadece seçilmiş insanlar mı görüş bildirebilir ve konuları tartışabilir?

Neden bu danışıklı dövüş? Kimsenin soru sormak gibi bir gayesi de olmadığı ve bunun sorumluluğunun altına girmek istememesi herkesin işini kolaylaştırıyor. Romanya'da yaşayan amcam anlattı. Müslümanlar çevredeki Türk kasabından et alırken bu eti sen mi kestin helal mi diye sormaktan çekiniyorlarmış sorarlarsa cevabın onları et almaktan alıkoyacağını veya rahatsız edeceğini bildikleri için onlar sormuyor kasapta söylemiyormuş bir şey. Halbuki eti başka bir yerden alıyormuş kasap. Müslümanların durumuna da bakınca açıkçası bunun gerçek olabileceğine ihtimal veriyorum artık.

Hoca gerekeni söyler bilir ve yapar bize de uymak düşer nasıl olsa piyasada her cebe ve zihniyete uygun cemaat tarikat yapı var gider birine girerim olur biteeeeer. Dünyam rahat ahiretim rahat daha ne olsun be üstad hesabı fazla soru sorgulama rahatımızı bozar şimdi diyerek girelim bir dümene o bizi çıkarır bir yere bunun adı.




22 Şubat 2012 Çarşamba

Yansımalar

Şu anda buradasın fakat seni neyden kurtardığını unutma sakın. Etrafında senin yanında olan insanlar görebilirsin şimdi. Fakat sakın unutma. Bir zamanlar sadece sen vardın sen.... ve O. Senin bir makamın olabilir bugün. Fakat nerden geldiğini sakın unutma. Topraktan geldin toprağa gideceksin. Ve başladığın günlerdeki gibi olacak sen ve sadece O.




En aşağı 17 kere diyoruz ki Allah'a 'Allahım yalnız senden yardım diler yalnız sana sığınırız.' sonra da bütün günümüzü ondan başka şeylerde aradığımızı bulmak için harcarız. Mesela kendimizde, makamda, mevkide, paramızda, etrafımızdaki insanlarda, başarıda, takdir edilmede, kariyer yapmada vs...

Ben bir yetişkinim. Fakat ben hala senin yetiştirdiğin o çocuğum. Milyon kere dünyaya bağlandım kaldım. Her seferinde acıttı beni incitti.  Ve beni tevhide yönelttin. Allah'tan başka ilah yoktur.

Allah'ın rahmeti iki şekilde gelir. Ve her rahmet bir test ile. Hiçbir zaman insanları kıskanma senden daha fazlaya sahip diye. Fazla rahmet fazla test. ve Daha büyük rahmet daha büyük test.

21 Şubat 2012 Salı

Sevgi, Saygınlık, Kariyer, Her neyse

Dışarda bir yerlerde bazı insanlar var hayatlarını arayarak sorgulayarak geçiren. Bazen alarak, bazen vererek, bazen sadece kovalayarak, sıklıkla ise bekleyerek. Aşkın sevginin varılabilecek bir yer olduğuna inanırlar. uzun yolun sonunda varılabilecek bir yer hani. Ama yolun bitmesini ve istedikleri yere varmayı bekleyemezler. O kalpler ki kalplerin oynaması ile değişirler.



Aşkı arayan insanlar yolun bir yerinde farkederler ki insana duyulan aşk varış noktası değildir. İnsanları sevmek bir hediye olabilir veya sevilmek bir şeylerin aracı da olabilir. Fakat onu amaç edinir insanların sevgisini kazanmak sevmek sevilmek benim gayem dersen o zaman düşersin bir tuzağa ki bu senin hayatının rotasını kaydırır. Sonra hedefini araçlar için feda edecek hale gelirsin. Mükemmel dünya denilen fakat gerçekte olmayan  varış noktasına varmaya çalışırsın.

Bir rüyanın ardından giden hiçbir zaman ona varamadığı ama koşmayı bırakmadığı gibi sende koşar durursun ama varamazsın. Hatta herşeyini feda edecek hale gelirsin bazen haysiyetini bile kurban edersin. Fakat istediğin yere hiçbir zaman varamazsın çünkü o dünya da değildir. Aradığın mükemmellik materyal dünya da bulunmaz ancak ve ancak Allah'da bulunur.

Evlendiğinde her şeyin daha iyi olacağını tamamlanacağını düşünüyorsan yanılıyorsun sevgili bulunca çok arkadaş edinince sorunlarının gideceğine inanıyorsan yanılıyorsun. Çünkü bu dünyada herhangi bir şeye bağlanmayagör onlar hemen seni incitmeye başlarlar. Çünkü onlar mükemmel değildir. Sınırlıdır hata yaparlar incitirler seni doyuramazlar seni sana senin istediğini veremezler ve sen hayal kırıklığına uğrayıp durursun. Çünkü hisler geçicidir. Bugün hayran olduğun insan yarın seni derinden kırabilir. Bugün saygı gösterdiğin bel bağladığın ailen seni hayata küstürebilir. Eğer aşkın sevgin bu geçici ve sınırlı şeylere ise kırılmaya üzülmeye devam edersin. Sen ne kadar mükemmeli dünya da ararsan o da o kadar senden kaçar gider saklanır.

Eğer birini sana verdiği şey için değil de gerçekte ne olduğu için sevebilirsen ve ne verdiklerini değil ne verdiğini önemsersen ve onlarda Allah'ın yansımasını görebilirsen. İşte o zaman gerçek sevgiyi buldun ve kaynağı gördün demektir. Evet bu dünyada ki herşey Allah'ın yarattığı şeyler, sevgi teşekkür de öyle. Sanatçıya veya bize bir iyilik yapana şükran duyarız ama onların hepsini var eden bütün iyi güzel adına her ne varsa yaratana şükür etmeyiz. Neden bu akılcıl mı yani mantıklı mı? Bunu anladıktan sonra artık arayışımızı geçici ve değişken olan dünya metasında değil Allah'ta ararız ve ona yöneliriz.

ve Eğer ondan kafi olur ve onunla mutlu olabilirsek dünyanın en zengini ve cömerti de oluruz. Sevgin ondan, ona ve onun sayesinde olur. Bu da insanın herhangi bir yaratılmış şeyden özgürlüğünü ilan etmesidir. Bu gerçek özgürlüktür. Bu gerçek mutluluktur.

20 Şubat 2012 Pazartesi

Sevdim ama Unutamıyorum

Heyhata heyhat insan neler öğreniyor hayatta bazen acı tecrübe bazen yanından geçen birinin söylediği bir söz gidişatını değiştiriveriyor. Şimdi şöyle diyecem.Size de oldu mu hiç. bilirsiniz doğru olduğunu onu yapmanın fakat yapamazsınız bilirsiniz insanlara fazla değer vermemeniz gerektiğini fakat elinizde değil onlara muhtaçsınız. İstersiniz hep iyi olsunlar istersiniz hiç fikir ayrılığına düşmeyelim. Hep gülelim eğlenelim beraber ama hiç de sıkılmayalım. Bu oldu mu size de?

 Elbette oldu değil mi. peki neden olur bütün bunlar he. neden biz insanlar neden aciziz la mantıklı değil düşünürsen biliyorsun doğruyu ama yapamıyorsun bütün gücünle ordasın ama yok olmuyor acizsin. Her istediğini yapamıyorsun sanki görünmez bir el anlamsız bir şekilde seni geri itiyor bazen. ve bunlar mantıklı rasyonel gelmiyor eğer birine birşey demen gerekirse söylemelisin. Söylersin ve iş olur biter. Ama hayatta kendinle ilgili meselelerde işler böyle değil.

Allah senin o acizliğini görmeni istiyor. Aşık olan adam sorar kendine ya bu kız niye gitmiyor benim kafamdan 24 saat o çıkmıyor aklımdan ama hiç konuşmadım ona ben hiç bir güzelliği yok belki de. Havalı da değil. Peki ama neden gitmiyor beni rahat bırakmıyor. diye.


 Bu sorunlar akılla açıklanabilir mi? Psikoloji saçma sapan şekilde açıklar meseleleri tamam da neden olduğu konusunda bir fikr var mı? Sevgiye ihtiyacı vardı kimse sevmiyordu ona sarıldı ona bel bağladı medet bekledi felan iyi de neden sevgi ihtiyacı var neden ona bel bağlıyor da aklından çıkaramıyor. tamam anladı ona ihtiyacı olduğunu şimdi ne olacak. Bütün bu aracılar acılar sevgiler yalnızlıklar vs. hepsi insanın kendi acizliğini görmesi ve ilahi aciz olmayanı bulmasına gidene dek Allah bastırır daha fazla sıkıntı acı vesvese sorun depresyon...  ama eğer Allah birini severse yapar bunu sevmezse acısız bırakır sıkıntısız bırakır yüzeysel insanlar olarak kalırlar orda. ölene dek kahvede taş döşeyebilir hiç sıkıntı çekmez çok müthiş geçer hayatı para çoktur kimide dünyayı gezer takılmadığı kız kalmaz mekanlarda, parti eğlence bini bi para geçirir hayatını herşey on numara kendi gibi ol(a)mayan insanlara ise burun kıvırır bakmaz yardım etmez düşünmez neden burdayım diye üstünü örter düşüncelerinin bilinçaltına gönderir onları. Çünkü düşünmeye başladığı anda sorgulama başlar ve bugüne dek sürdürdüğü hayatın bir nihai amacının olmadığını görür. Ya sorgular devam eder müslüman olur ya da devam et s. et der başka bir şey olur. Ve Ke-fe-re kelimesi de örtmek üstünü örtmektir aslında. ordan gelir .

O yüzden İslam da fikrin örtülmesi diye bir şey yoktur. Açık olunmalı tartışılmalı sorgulanmalı herşey bunların da kuralları var elbet ve mihenk taşlarımız mesela Kuran var alimler var ne olursa olsun yine de varlar. Batılı insanın ise sürekli bilinçaltında kurculayan bir kaçamağı var ölünce nereye ölünce nereye ölünce nereye?

gelmesin güsel size eğlenen gününü gün eden batılılar viski karı kız para tatil herşeyin dibine vuran insanlar. onlar ki kaçtı sorgulamadan sevmekten ve vicdani olmaktan üstünü örttüler vicdanlarının sesini ve fıtratlarını. sonra eğleniyormuş gibi yaparlar ama aslında bi yerlerde hep o korku. düşünce anlamsızlık saklıdır. ve hayat işte bunları bilmekten ibarettir.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Vazgeçilemezlerimizden Vazcaydık mı...




Yıllar yıllar önce Hz. İbrahim bir seçim yaptı. Oğlunu çok sevmişti. Fakat Allah'ı daha çok. Çünkü O bu dünyada sevmeyi yaratan ve sevilenleri de meydana getirendi. Sonra oğlunu kurban etme emri geldi dayandı. Fakat kurban edilen oğlu değildi. Kurban edilen şey onun bağlandığı şeydi. Allah'la arasına girebilecek O'nun sevgisinden daha çok sevdirecek bağlılığıydı. ve böyle bir fedakarlığın güzelliği şurası; bir kez sevdiğini kurban ettin mi bağımlılığını vazgeçilemezlerini hayattaki, Allah sana onları daha saf ve güzel şekilde sana geri veriyor. Hem de değerini bilerek hayatı anlamış Allah'ı tanımış olarak.

Şimdi mesele şudur; Kendimize soralım Hangi vazgeçilmezlerden geçmemiz gerekiyor. Hangi bağlılığımız bizi Allah'tan alıkoyuyor?

16 Şubat 2012 Perşembe

Nihai Buluşma


Her geçen gün buluşmamıza daha da yaklaşıyorum,

Sanki Bu yolu bin yıldır yürüyorum,

Sana doğru,

Çok yakın ve çok uzak hala,

Fakat yürümeye devam ediyorum,

gözyaşlarına rağmen,

rüzgara rağmen,

kırık kemiklere, ezilen dizlere rağmen,

bu kalbi bu hale getiren yaralara acılara rağmen,

yürümeye devam ediyorum,

sana doğru,

Sadece bir yön var,

bir yön,

Sana doğru,

Senden sana,

Başka birşeyim yok,

Hiçbir şeyim,

Bu benim fakirliğim,



Yürümeye devam ediyorum,

Her gün batışının ardından yeniden doğar,

Her fırtınanın ardında bir sığınak,

Her düşüşün ardından bir yükseliş,

Her gözyaşının ardından temizlenen gözler,

ve darbe aldığın her bir noktada bir yeniden yaratılış,

ve eskisinden daha iyi olan bir yaratılış,


Yürümeye devam ediyorum,

Çünkü vallahi merhametin hariç hiçbirşeyim yok,

Verdiğin söz haricinde hiçbirşeyim,

Cümlelerin,

Senin sözün;

84:6

Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine karşı çaba üstüne çaba göstermektesin; sonunda O'na varacaksın.84,6


Meli 

13 Şubat 2012 Pazartesi


BAAAM BENİM BAAAM

Üniversiteyi ilk kazandığım bursaya ilk geldiğim zamanı hiç unutmuyorum. Otobüste bütün yol boyunca içime içme ağlamıştım. Sülalemizde ağabeyimden sonra üniversiteye giden ikinci çoçuk olmama rağmen kazandığı bölümü hazmedemeyen kendine yakıştıramayan bir ruh haliyle zehir olmuştu en keyifli olmam gereken anlar. Her başarısız öğrenci gibi aynı bahanelere sığınmış sözde denemelerim çok yüksek olmasına rağmen sınavda heyecanlanmış düşük puan almıştım. Bu puana bakmayın aslında ben ne anasının gözüyüm savunmasıdır bu! Kendimi kötü hissetmemin tek bir sebebi vardı. Sebebi, okuyacağım bölümün kötü olması falan değil toplumca saygı ve itibar gibi önemli kavramları içermeyişidir. Neden mi? Çünkü yetişdiğimiz toplum için önemli olan senin güzel bir şey başarman değildir asıl önemli olan senin çevrendeki insanlara akranlarına göre başarılı olmandır yani senin başarın akranlarının başarısızlığına endekslidir. Bunun akabinde üniversiteyi bitirip iş sahibi olman iyi bir maaş kazanman değildir önemli olan asıl önemli olan arkadaşlarınkinden çevrendekilerden yüksek olarak kazanılan herhangi bir maaştır. Şöyle bir denge vardır zannımca ilk önce iyi bir üniversite iyi bir bölüm( bu ikisi kesinlikle ayrı düşünülemez, çünkü birinin olmadığı yerde diğerinin bir ehemmiyeti yoktur) sonra iyi bir maaş akabinde onu noktalayacak saygınlık. İşte herşey bunun içindir zannımca “saygınlık” !! bütün söylenen yalanlar abartılar büyüklenmeler bundandır. Bunu kazanmak içindir uydurulan bütün kılıflar. Bir babaya oğlunun okuluyla  ilgili bir konu sorulduğunda onu olduğundan daha iyi gösterecek abartılar kullanılır, karşısındakinin ön yargısını kıracak kılıflar hazırlanır hemen.


Mesela üniversitede hazırlık okuyorsan benim çoçuğum şu bölümü okuyor ama ingilizce denilir. Yada benim çoçuğum 5 yıllık üniversite okuyor deninilir. En kötü şu şu bölümü okuyor ama istanbulda ankarada bursada olduğu vurgulanarak üniversitenin güzelliği ortaya çıkarılır. Ailelerinde herşeyin farkında olmasına rağmen koruma iç güdüsüyle saygınlığını kaybetmemesi için yaptığı üzerine titremede bu sebebten ileri gelir. Tabi öğrencide ilk önce bunlara inanmayıp üniversite 1 de veya 2 de tekrar sınava hazırlanır. Ulen siz beni şimdi görün deyip kendini ispata gidilir mütiş bi gazla. Ve sonu nolur biliyormusunuz? Hiçbirşey! Kazansada kaybetsede sonuç hiçbirşeydir. Çünkü sen daha o sınav sonucunu gördüğünde kaybetmişsindir. Çünkü o sınav kağıdına baktığında gördüğün şey toplumun seni hangi konuma sokacağıdır. Bütün yakıştırılan kılıfları kendini ispat etmek için söyleyeceğin sıkıntılar yalanlardır kağıdın yansıması başarısızlığın daha sonra gelir aklına. Zaman geçtikçe herkez tarafından bilinen gerçeğe inanmaktansa kendinin ve seni sevenlerin uydurduğu bir takım yalanlara inanmak daha mantıklı gelir ve sende inanırsın. Birde daha önce hiç görmediğin ismini duymadığın kişiler çıkar ortaya “ yaw oda bu bölümü bitirmişti ama şimdi şurda çalışıyor ve bilmem ne kadar maaş alıyor bizim çoçukta onun gibi olacak . adam bir zengin bir zengin bir göreceksin. Şu kadara ev almış arabası şöyleymiş pıyyyy !!” sende inanırsın buna. Çünkü kanayan parmağa işemek her zaman iyi gelmiştir. Zaman içinde eğer bu aptallıktan kurtulupta aklın başına gelir gerçeği bulmak için çabalarsan şu soru gelir aklına daha önce çokça duyduğun ama ehemmiyetini idrak edemediğin şu soru; sana bu dünyada rızkı veren kim? Asıl saygınlık dosdoğru olmaya çalışıp kazandığın güven ise bunu sana kim kazandırabilir? Bir insan bunu nasıl kazanır? Allah bir ayetinde şöyle diyor; “eğer sana bir sıkıntı dokunursa ondan başkası onu kaldıramaz. Şayet sana bir hayır(iyilik) dilerse, o’nun fazlını geri çevirebilecek hiçkimse yoktur…” (yunus/107). Yani Allah bize bir güzellik bir iyilik bahşedecekse bizi bundan kim alıkoyabilir? Eğer ki başımıza bir kötülük bir sıkıntı verecekse bizi ondan kim koruyabilir? Yani bizim ne yaptığımızın ne okuduğumuzun toplumun ve çevremizdekilerin ne söylediğinin önemi kumsaldaki bir kum tanesi ya vardır ya yoktur. Gerçeği idrak etmek yerine o kadar çok şaçmalıyoruz  o kadar çirkin bir hal alıyoruz ki hepberaber. Şimdi çoğumuzun yaşadığını bildiğim bu şaçmalıkları düşününce sadece gülüyorum valla..

uhuuk

11 Şubat 2012 Cumartesi

TEK VURUŞTA ADAM ÖLDÜRMEK



TEK VURUŞTA ADAM ÖLDÜRMEK

Her sabah 6 da kalkar tek parmağımla 50 şinav çeker 100 mekikle karın kaslarımı ısıtıp (dikkat edin sadece ısıtmaktan bahsediyorum çalıştırmaya girmiyorum bile) ballı sütü içtikten sonra demir gibi soğuk olan suyun altına girip duş aldıktan sonra en az 40 çeşitten oluşan kahvaltımı dünyanın sadece üç yerinde yetişen ismini söylesem ağzınınızın açık kalacağı meyve suyuyla yaptıktan sonra 2025 in yaz modası olan fiyakalı kıyafetlerimi giyip üniversiteye gider bütün kızları kendime hasta ederim. Nasıl olmasınlar 8 tane karın kasım var benım. Kulak memem bile kas kıvamındadır benim.
Acayip piyasa adamım valla!  Acayip süslü cümleler kurup felsefe yaparım. Kimse kafamı bozamaz benim nasıl bozsun hayvan herif ona şimşek gibi yumruklar atıp bi sigara yakıp yere düşmesini beklerim yere düştükten sonrada önce kareteyle başlar sonra aikido ile kolunu kırarım hayvan herifin. Ha bide acayip modern bi insanımdır dinmiş ibadetmiş teslimiyetmiş bu ve benzeri yobaz kavramları en afilli bi şekilde reddeder mantığımı ve aklımı kullanırım. Kendine fazlasıyla yeten tek kusuru kusursuzluk olan damarlarında laz kanı olmasına karşın aslen londralı olan mükemmele yakın mükemmelimsi mükemmelimtrak bi adamım valla. Yani bi insanda olmaması gereken hiçbirşey bende yok kardeşim çok acar adamım çook..

uhuuk

10 Şubat 2012 Cuma

Ruhum Daralıyor Ruhum...

 Cennetten ilk evimizden kovulduktan sonra gittikçe daha da umitsiz vaka olduk içimizde bir yerlerde hissettiğimiz o boşluğu doldurmak için. Lakin bu boşluğu doldurayım derken yolda engellere takıldık hep. Her birimiz farklı şeylere takıldı. Bazı insanlar uyuşturucu ve alkol de takıldı, kimisi makam mevki de kimisi de parada takıldı. Bazımız da kariyer yaparken çocuk da yaptık belki ama boşluğu dolduramadık.


Kimimiz insanlarda takıldı orada takılıp kaldık kaybettik kendimizi orda.


Fakat, ya bütün bu engeller mücadeleler tecrübelerin amacı aynı ise hepsinin maksadı bizi geldiğimiz yere döndürmek ise. Ya, her başarı, her kayıp, her güzellik, her düşüş, her acımasızlık, her gülücük bizimle Allah arasındaki başka bir perdeyi kaldırmayı amaçlıyorsa. Bizimle geldiğimiz yer arasında dönmeye çalıştığımız yer arasında.


Peki ya herşey sadece onu görebilmek içinse.


Bilmeliyiz ki bu dünyada tecrübe ettiğimiz her şeyin bir amacı var. ve o gayeyi görecek olanlar da biziz. Mesela güzelliği ele alalım. Bazı insanlar güzellik gözlerinin önünde olmasına rağmen farketmezler bile. Güneşin doğuşuna şahit olurlar rengarenk bir ormanı görürler ama güzelliği fark edemezler.


Diğer insanlar bu güzelliği görür ve takdir ederler. Durup düşünürler. hatta çok etkilenebilirler bile. Fakat o etkilenme orda sona erer. O insan sanatı takdir eden hayran kalan ama sanatkarı hiç düşünmeyen birine benzer. Sanat sanatçının verdiği bir mesaj değilmidir? Öyleyse resimin içinde kendini kaybeden sanatsever şahsiyet gerçek mesajı asla idrak edemez ve aslında o çizim amacını yerine getirmemiştir.


Yeni doğan güneşin, yağan ilk karın, hilal şeklindeki ayın ve devasa okyanusların gayesi bu yalnız gezegeni süslemek değildir. Asıl gaye bundan çok daha derinlerdedir. Gerçek maksad Allah'ın Kuran, da belirttiği gibi


Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.


Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler. Ali İmran 190*191


Bütün bu güzellikler birer işarettir ayettir. fakat kimler için ? bu işaretler bunların üzerinde akıl eden düşünen insanlar için deliler kafadan kırıklar veya sorunlular için değil? Kendisi psikolojik sorunlar içinde yüzen bir insan hiç bu güzelliklere bakıp bunları takdir edebilir mi? Silkelen kendine gel bu hayat şaka değil beyhude hiç değil bu hayat bir görev yaşamak zorundasın yaşamak bir görev evet zorla beğenmiyorsan çıkmak istiyorum diye bağır.


Güneşin batışı bile incelenmeli bu anlamda. Bütün bu gördüklerimiz aslında birer yansımadır. Bütün güzelliklerin kaynağının yansıması. Yıldızları, ağaçları, okumalı bilmeliyiz onların arkasındaki mesajı anlamak için. Eğer bunu yapmazsak denizden mesaj getiren bir su şişesine hayran kaldıktan sonra onun içini açıp mesajı okumayı unutana benzeriz.


Yıldızlarda ne var peki hangi mesaj var. Onun muhteşemliğine mükemmelliğine ve güzelliğine giden bir mesaj. O güzellikte kaybetme kendini devam et tefekküre daha fazlasıını göreceksin.


Nihayet şu sonuca geleceksin  “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız.'


Gaye Herşeyin bir tane gayesi var.  senin hayatındaki hiçbir olay, üzüntü, sevinç, acı tatmin, kayıp amaçsız değil kardeşim. Doğadaki mesajları okumayı bildiğimiz gibi kendi hayatımızda yaşadıklarımızdan da mesajları okumayı bilmeliyiz. Hep bir işaret felan arıyoruz halbuki onlar her yerde etrafımızda, Allah'ın bize konuşmasını istiyoruz hep. Aslında Allah sürekli konuşuyor. Fakat soru şu biz dinliyormuyuz? 


Bilmeyenler, “Allah bizimle konuşsa, ya da bize bir mucize gelse ya!” derler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti. Onların kalpleri (anlayışları) birbirine benziyor. Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum için açıkladık. Bakara Suresi 118


Bize olan veya yaptığımız veya kaybettiğimiz veya yakaladığımız veya günaha girdiğimiz her şeyin derinine baktığımızda ve Allahı gördüğümüzde gayeyi anlamış olacağız. Sevdiğimiz hoşumuza giden bir şey olduğunda dikkatli ol noktayı kaçırma. Hiçbir şeyin sebepsiz olmayacığını unutma. Ne istiyor senden ne bekliyor? Ne yapıyorsun bu dünyada sen böyle. Okumak iş sahibi evlenmek, emekli olmak sonra ölmek bu mudur? 


Benzer şekilde hoşuna gitmeyen bir şey olursa acının içinde kendini kaybetmemeye dikkat et. şişedeki mesajı oku zorla kendini biraz anla mesajı biraz daha al ondan. 


Eğer günaha girersen veya herhangi bir şekilde ayağın kayarsa şeytanın seni ümitsizliğe veya kendi kendini aşağılayan duruma düşürmesine izin verme. Bu günahın ardından tevbe et. ve Allah'ın rahmetıne şahit ol. ve Allah'a daha da yaklaş. 


Eğer sana çözülemeyecek bir proble gibi gelirse bu durum, ümidini kesme. Seni yaşatan bu koca gezegeni ayakta havada tutan Allah'ı düşün senin aklına gelmeyecek neler yapar o. Fırtına varsa havada, sadece ona sığın. 


Unutma herşey yok olduğunda ve sadece Allah kaldığında Allah soracak: Bugün mülk (hükümranlık) kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah’ındır. Mümin 16


O gün onlar ortaya çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. Bugün mülk (hükümranlık) kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah’ındır Mümin 16


Hükümranlık kimin şimdi? bunun birazını olsun anlamaya bak bu dünyada. Başka kimin seni kurtarmaya gücü yeter? Kim seni tedavi edebilir iyileştirebilir. Kim senin kalbini doğrultabilir. Senin gidecek kimin var başka kimden fayda var. Hükümranlık kimin bugün?


Karşı konulmaz Allah'ın. Başka bir şeye doğru yol almak karşı konulmaz olana karşı koymaya çalışmaktır. Birliği akıl ruh kafa beden her neyse bunların bütünlüğünü ondan başka kimde bulabiliriz. 


Nihayetinde başka nereye gidebilriz biz? hepimizde aynı şeyi istemiyor muyuz? Bütün olmak kamil mutmain olmak mutlu olmak ve Evdeyiz diyebilmek yeniden. 


MELİH SEVER..

ingiliz annelerin ortalıkta bebek emzirme sevdası

geçen yıl londra da okuldan eve gelirken bir kafenin kaldırıma konulmuş sandelyelerinden birinde bir kadını gördüm çocuğunu emziriyordu. Dediğim yerde tam merkezi bir yerdir Russel Square denilen caddenin üzerinde. Kadın basbaya bildiğin tişörtünü açmış hiç çekinmeden çocuğunu emziriyordu. Kapatma korunma felan yok yani. Bugün de bir başkasını gördüm kafenin içinde yoldan geçerken kendi kendime düşündüm acaba bu kadınlar böyle bilerek mi yapıyorlar yoksa çocuğun emzireceği geliyor nerde olurlarsa olsun orda emziriyorlar.

Sonra bi haber aklıma geldi. Londra da biri bir pub da çocuğunu emzirmek isteyince pub daki vatandaş hop demiş burası çocuk emzirecek yere benziyor mu bi bak diyerekten kadını şutlamışlar oradan. Kadının da pek gücüne gitmiş olacak ki tutmuş bu mekanı mahkemeye vermiş baya tartışma konusu oldu yalnız ha. Acaba bu olaya tepki olsun diye mi bunu yapıyorlar diye düşündüm yani. Sonra bu hıyarların başka yapacakları bişey kalmadı mı ...koyem dedim de düşündüm insanlar ne garip kimi savaş da kafayı bozuyor kimisi obezzlikten ölüyor kimisi de çocuğunu ortalıkta emziremeyince kalkıp mahkemeye gidiyor. İşte böyle arkideşler kimine kavun kimine kelek öbür dünya haddimizi bildirecek.

MELİH SEVER..

9 Şubat 2012 Perşembe

Alındım sana ama diyemedim lanet olsun

ben dahil bir çok insan için iş okul kariyer vs. hepsi insanlardan alındığımız veya gücendiğimiz kadar bize dokunmaz. Alındığımız şey insanoğlunun aslında bizi anlamadığını ve bizimle maytap geçtiğini düşünmektir. bizim karakterimizi dikkate almadan iyi niyetimizi kötüye kullanan kendine aşırı güvenen hödükler farkında olarak veya olmayarak bizi derinden yaralarlar. Peki sonra ne olur biliyor musun? Yıllar aylar dakkalar saatler boyu bu mesele kafamızda dolaşır durur. Bazen kimseye söylemeyiz/söyleyemeyiz bunu. Nedendir bilinmez anlaya çalışırız olayı inanmamaya ikna etmeye çalışırız bunu dememiştir bunu ima etmemiştir felan halbuki durum basbaya seninle dalga geçilmesidir. Sen tüm iyi niyetin saflığın ve naivliğinle olaya bakarsın fakat insanlar senin açığını zaafiyetini gördü mü bunu affetmezler hemen bunu senin üzerinde hakimiyet kurmak için kullanırlar seni ezerler.

Peki biz ne yapıyoruz biz bunu aşmak için ne geliyor elimizden veya en önemlisi neden korkuyoruz? Kimden? karakteri hoşumuza gitmeyen ve sadece kendimizi yaşamadığımız için bizi ezen açıklarımızı naifliğimizi veya saflığımızı  kötüye kullanan insanları kaybetmekten mi? Onları incitmekten mi? Ki bu incitme sadece yaptıkları kötü davranışı onların yüzüne vurmaktan ibaret iken. veyahut onlara sınırlarını bildirmekten. Burada iki önemli mesele var. Birincisi şu kendi karakterini sınırlarını belli etmekten çekinme ister utangaç ol ister alıngan veya çok hasssas ol. Onlar sana hoşuna gitmeyen bir şey yaptıklarında hemen bunu onlara bir şekilde ilet. bu çok önemli içine atma sadece anlat. karşıdakine durumu kendi deneyimlerimden biliyorum diğer insanların genelde senin nasıl hissettiğinden haberi bile olmuyor ve onlar mesajı aldıklarında şaşırıp özür diliyorlar. Genelde insanların terazi si hassas olmadığı ve empati kurma gibi bir dertleri olmadığı için bunlar meydana gelior yoksa  seni inciten insanlar seni kırmak için değil bilmeden yaparlar genelde eğer öyle değilse zaten senin öyle şerefsiz birine ihtiyacın yok demektir. bilmem anlatabildim mi?

MELİH SEVER..

7 Şubat 2012 Salı

Acar adam nasıl olunur dersleri okul

önceliklen çalışceksin sınıf birincisi olman lazımya sonra güzel giyincen küfür etmicen, güsel hacı misi kokusundan sürüncen, sonra hocalarına karşı gelmicen 2-2:1 dese de hocam ver elinizden öpem, mal herif seni tokatlasada hocaya saygım sonnsuz deyip yanıbaşında dayak yedikten sonra başın önde dikilcen, ardından arkadaşların ana avrat düz gitsede sen sümsük gibi onlardan seni affetmelerini dilecen, ardından eve gitcen anan baban sana seni bilmem naptıgımın yine nehalt yedin okulda desede sen ana babaya öf bile denmez deyip gık etmicen, sonracıma efendime söyleyim herkes garı gız muhabbeti etsede sen aaaaa çok ayıp utanç deyip aslında bal gibi canın çekse de konuşmuycan hani üstünde bi damga var gali müslümansın ya sen ondan, sonra akrabaların yanında herkes sacma sapan konusurken eyv dayı haklısın tabıı kı çokkomik deyip saçma sapan şeylere gülcen, camiye gittiğinde hayatında başka işi kalmamış yapcak bi şey olmadığından balataları sıyırmak üzere olan ve tek sığınağı cami olan depresif çatık kaşlı yaşlı hacılara caktırmadan içeri gircen, cami sanki onların gibi davranırlar, sonracıma mal gibi bi lise hayatının ardından üniversiteye gidip senin gibi sümsük abi kardeşlerden bulup kendini onların dünyasına hapsetcen bi daha da başını yukarı kaldırmıcen her denileni yapıp uslu bir çocuk olduktan sonra üst sıralara tırmanıp görevli bişey olcen sonra aynı yaşadıklarını yeni gelenlere empoze edip onlara da Lacoste marka bi at gözlüğü verip beyin yıkaycen sonra bu böle sürüp gitcek işte anlatabiliyor muyum.

MELİH SEVER..

egosentrik midir komunist sentrik misin sen kimsin sen

evdelki amerikali eleman dedi ki siz turkler dedi cok toplumcu takiliyor paylasiyorsunuz dedi biz de ise birisi sana yemeginden ikram etse dusunursun dedi bu adam benden ne isteyecek diye dedi. Simdi ben de dedim ki dogru diyosun senden de belli zaten hicbir seyini paylasmion dedim sictigim herifi dedim (bunlari icimden dedim tabi) sonra dedim ki bu ikisinin arasini bulmak gerek bence. Mesela turkiye de her bireye sahsa ayri bir insan gorusleri olan temsil hakki olan soz soyleme hakki olan biri olarak bakilmadigi icin koyun gibi otoriteler ne derse ona boynumuz kildan ince dioz. Halbusi nerden baksan egitim sisteminden basla yonetime kadar her tarafi bok goturmuyor mu soruyorum. Hangi birimiz ilk orta ve lise okullarinda hocaya karsi cikip tartisabildiniz boyle elin ayagin sinirden titremeden. Bi arkadasim anlatti. dedi ki adana da orta okul da iken teneffuste bir kiz bunu hic yoktan hocaya sikayet etmis. Cocugun haberi yok sikayetten. Hoca sinifa girer girmez. Yanina elemani cagirmis ve tokati yapistirmis. Tabii bizim eleman sokta noluo sictiim manyak mi bu herif demis. Sonra hocaya sorabilmis yuzunde 5 parmagin izi oldugu halde noldu demis ya niye vuruon durduk yyere sadist misin. bizim kisi bunun cevab vermemsine cok pis icerlemis ve gozluklerini cikarmis bi de boyle dov gozluksuz dov lan erkeksen ha demis
eleman sinirden sapitmis yani ne dedigini bilmiyor.  Hoca gitmis bunu bi de gozluksuz dovmus vallaa bak. Tam komedi. Halbu ki mesele cocugun kiza teneffuste kenara cekil de gecelim demesi imis. Bizim kisi bunu anlatinca yarildik gulmekten ozellikle bi gozluksuz dov deyip guya hocaya tepkisini belli edecekken bi daha dayak yimesi pek enteresan olmus.


Velhasil kelam boyle bir egitim sisteminden ne nevi sahsina munhasir bir dusunur cikar ne bilim adami ne orjinal bi tip cikar. Ortada hep cakma kolpa tipler birbirinin ayni muhabbeti yapan yasli amcalar; hayatta ne halt yedigini bilmeyen meymenetsiz karaktersiz koyun muhafazakar sunsukler yiyip icip yatmayi herkese calim atmak sanan eblehler

Peki cozum neydi bence amerikalinin dedigi gibi birazda birey sahis olmanin sinirlarini acmali
insanlara sacma sapan konussa bile aile de okulda ve toplumda soz verilmeli/ insanlar tartismali konusmali tesvik edilmeli. sunsuk koyun basi onde bi gevurla karsilasinca eli ayagina dolasan tipler deil de kendine guvenen ne yaptigini bilen sozunun arkasinda karsi cikabilen insanlar gerek. Yoksa bi halt olcagi yok gudulmeye devam efenmim.

MELİH SEVER..






6 Şubat 2012 Pazartesi


Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse...


beceriksiz adımlarla yürüyen bir kıza rastlarsanız. sanki düşecekmiş gibi, sanki ayakları birbirine dolaşacakmış, bir yere takılacakmış gibi. merdiven kollarını sıkı sıkı tutuyorsa. aceleyle yürüyorsa mesela. kalkacak son vapura, son trene yetişecekmiş gibi hızlı atıyorsa adımlarını. yere, toprağı incitecekmiş gibi basıyorsa, yer çatlayacakmış gibi ürkek atıyorsa adımlarını. şaşkınsa bir masaldan şehre düşmüş gibi.



Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse...



utangaç bir kız yüzüyle karşılaşırsanız, başını yerden kaldırmıyorsa. gözlerine hüzün düşmüşse. karanlık değmişse bakışlarına. gece gökyüzünü seyretmekten ay ışığının izi kalmışsa yüzünde. gözlerinden yıldızlar dökülüyorsa mesela. nereye baktığı anlaşılmıyorsa. her şey gözlerinde kayboluyorsa. kirpiklerine yakamozlar takılmışsa. gözleri denize bakan bir balıkçının gözleri gibiyse.


Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse...


genç gürültülerin arasında sessiz bir kıza rastlarsanız, kalabalığın ortasında bir sükut yürüyorsa. tam konuşacakken dudakları titriyorsa, saklaması gereken bir sırrı taşıyormuş gibi. bir ortaçağ bilgesinin susuşu gibiyse sessizliği. henüz evrenin yaratılmadığı zamanlardan kalma bir sükutsa mesela. bir hint hikayesinin tanrısal suskunluğunu taşıyorsa.



Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse...



saçlarını taramayı becerememiş bir kızla karşılaşırsanız. konuşurken saçlarını savurmuyorsa. sıkı sıkıya tokalarla yapıştırmışsa saçlarını. uyumsuz kıyafetler varsa üzerinde. yakıştırmasızca giydiklerini. güzelliğinden utanıyorsa mesela. yaz sıcağında boğazlı bir kazak giymişse. bir pardesü giyip yün bir başlık takmışsa kafasına. ya da modası geçmiş bir şapka takıyorsa. ellerini sürekli başına götürüyorsa, saçlarını tıkıştırıyorsa şapkasından içeri. ürkekse, bir başınaysa...



bilin ki o kız, başörtülü bir kızdır.



bilin ki, bir kez daha kaybetmişizdir.







ANNA

Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan rabbin adıylabaşlayan adamlarız anna.
büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.
piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde. kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetin iki yüzüne de ardarda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.
işte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
insaf et anna!


gidelim buradan.
senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
ölelim diyecektim az kalsın. ölmeyelim. hiç ölmeyelim anna.
sarılalım diyecektim az kalsın. içimden böyle şeyler de geçiyor işte. sarılalım, dudakların...
tamam sustum.



gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. şiir kalsın istersen, sadece otursak. oturmasan da olur benimle,sadece ellerimi tut. ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
yüzüme bak ama anna, yüzüme bak. gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
gözlerim biraz karanlık. içinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler,sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.gözlerim biraz yorgun. içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler...
bekleyişler anna. köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela. nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba,babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.



hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var. ama geçecek hepsi, geçecek. şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.
gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.
sen adımını attığın andan itibaren hira dinginliğine dönüşecek ortalık.



tarık tufan
yeni Türkü-sonbahardan çizgiler