Çoğumuz küçük yaştan şeytan ve meleklerin varlığına inandık. İnandık derken inanmamız gerektiğini anladık. Ardından büyüdük ve kimimiz ateist oldu kimimiz dindar kimimiz tasavvuf kimimiz cemaat ehli.
Peki şeytan ve meleklere ve onların var olduklarına dair inancınız ne durumda?
Yani gerçekten şeytanın varlığına vesveselerine bir olayda müdahil olduklarına cidden inanıyor muyuz ?
Ben inanmıyor muşum. Ta ki ağabeyimle bu konuda rastgele konuşurken hayatımın bir bölümünü kafamda şeytanın sesleri ile ve buna neden olan kafa karışıklığı ile beraber yaşadığımı anlayana kadar.
Nasıl mı oldu. Bizim bilader dedi ki insan hep nötr gezer bir taraftan ilahi yardım irade sana doğruyu fısıldarken diğer yandan şeytan yanlışa doğru götürür çağırır ve seni oyalar.
Ben bir düşündüm şu güne kadar ne kadar da şeytana kulak verip onun kafamı karıştırmama kulak vermişim. Aslında ben insanın kafasının içinde sadece ilahi sesi duyucağını şeytanın aklın içine giremeyeceğini insanın kafasını karıştıramayacağını düşünürdüm.
Ama yanılmışım, yanılmışım çünkü ilahi sesler yanlış söyleyemez bile bile zarar verdirecek şeyler istemez. Onların kendi kafa karışıklığım olduğunu ve kafa karışıklığının da benim kontrolümde olduğunu düşünürken bi fark ettim ki meğer aklımın içinde bir de şeytanın sesi varmış.
Ve aslında sınav mücadele yapacak bir şeyin olması sorumluluğun olması bir tehdit tahdit veya sorun değil bir uğraş ve meşgale ispat edilecek bir hayat imiş. Güzel miş yani sorumluluk sahibi olmak insanı mutmain edecek tek şeymiş.
Velhasılı kelam insan gerçekten farketmeden şeytana uyup bir ömür geçirebilir farkında olmadan ne yaptığının.
Şeytanı ve kafa karışıklıklarını iyi okumak ve ilahi sesi tanıyıp ona kulak vermek gerek. Yoksa on yıl sonra bi bakarsın ki buraya şeytan önde sen arkada gelmişsin.!
Gayet özel Gayet öznel birbirinden nevi şahsına münhasır yazar çizer takımı hayallerinden arta kalanı, hislerini, psikolojik travmalarını ve varoluş çabalarına bakışlarını en sınırsız kayıtsız şartsız biçimde siz değerli bir o kadar da kosnük takipçilerinlen paylaşmaktan kıvanç, sevinç ve onunç duyar.
Bu Blogda Ara
6 Eylül 2013 Cuma
25 Ocak 2013 Cuma
Bir Başörtülü ’nün Gizli Çifte Hayatı
Hoca sınıftan
örtünme hikâyelerini paylaşmalarını istediğinde birçok el havaya kalktı.
Arkadaşlarım ellerini kaldırırken onların yüzündeki istekli ve şevkli ifadeyi
görebiliyordum.
Kızını örtünme
konusunda eğiten arkadaşın hikâyesi özellikle hoşuma gitmişti. O kardeş
İslam'da örtünmenin anlamı, güzelliği ve önemini vurgulamıştı. Dahası, o kardeş
kızına örtünmek isteyip istemediği konusunda seçim hakkı vermişti, ne de olsa
bu da bir çeşit ibadetti ve kişinin içinden gelmesi gerekliydi. 9/11'den iki
gün sonra 10 yaşındaki kızı örtünmek istemişti, çünkü insanların onun müslüman
olduğunu bilmesini istiyordu.
Hikâyesini
paylaşan her kardeş örtünme kararını kendisi almıştı. Herkes, ben hariç....
Ben yerimde
güvensiz bir şekilde oturuyordum. Benim örtünme hikâyem onlarınkine hiç
benzemiyordu. Aslına bakarsanız, tam
tersiydi. Ben başında örtünmekten nefret etmiş ve hor görmüştüm. Örtünmeyi
hemen kanıksayamadığım için ben şimdi kötü bir müslüman mıyım? Elimi havaya
kaldırırken titremeye başladı. Bir parçam hocamın benim ince narin elimi fark
etmemesi için dua ediyordu. Fakat hocam direk bana döndü ve gülümsedi.
Konuşmamı istiyordu.
Kendime çok
istekli olduğum için kızdım. Paranoyak ve korkmuş bir haldeydim birçok göz
tarafından ve özellikle öğretmenimin gözünde yargılanmaktan korkuyordum. Hikâyemi
anlatmaya başlarken sesim titremeye başlamıştı.
Buraya geldiğimde
10 yaşındaydım. Uçaktan indiğimizde annem beni lavaboya götürdü ve kafama bir
örtüyü sarıverdi. Sarı noktalı siyah bir
örtüydü. Daha önce hiç giymemiştim. Bunu neden giyiyorum? diye sordum. Başörtümü
iyice kafama geçirirken "Burası Amerika ve bundan sonra örtünmek
zorundasın dedi annem“. Daha fazla soru sormamaya karar vermiştim.
Her yerde
örtünmek zorundaydım. 5. sınıftayken sınıfa girdiğimde herkesin yüzündeki garip
ifadeyi farketmiştim. Bir çocuk "O başındaki şeyi neden giyiyorsun"
diye sordu. “Bir cevabım yoktu. Teneffüste futbol oynadı sınıf. Hava çok sıcak
ve nemliydi. "O şeyi çıkartabilir misin?” dedi sınıf arkadaşım Kathy
yüzünde bir tiksintiyle "Terlisin ve kokuyorsun". Onun diğer kızlara
benim bir "terli canavar" olduğumu söylediğini duyabiliyordum. O
andan sonra kızlar benden uzak duracaktı.
Eve gittim.
Alışılmadık bir şekilde suskundum o gün. Sonunda "Neden örtünmek
zorundayım tekrar“ diye sordum. Annem bir süreliğine sessiz kaldı. "Allah
emrettiği ve bu onu mutlu ettiği için örtünüyorsun" dedi. Fakat ben nasıl
olurda bir bez parçası Allah'ı mutlu eder diye anlamadım. Nihayetinde resmen at
gibi terliyordum yani.
"Bunu
çıkarabilir miyim Anne ?" "Örtünmek istemiyorum artık" dedim. Konuşmanın
tonu bir anda değişmişti. "Tabii ki HAYIR" Cehennemde yanmak mı
istiyorsun". Eğer Allah'a uymazsan cehenneme gidersin" diye azarladı
Annem. Ben tabii ki de cehenneme gitmek istemiyordum. Fakat ne demek istediğini
anlamamıştım. Yine, daha fazla soru sormamaya karar vermiştim.
Böylece çifte bir
hayat yaşamaya başladım. Evdeyken kendimi itaatkâr bir kız olarak sunuyor, okuldayken
başörtümü çıkarıyordum. Fakat bazı günler suçluluk duygusuyla başörtüsü takmaya
devam ettim. Ancak çoğu zaman başörtüsü takmaktan nefret ediyordum. Örtünün ne
anlama geldiğini hiç anlamamıştım. Bütün problemlerimi başörtüsüne bağlar olmuştum.
Bum!!! Bir
patlama, bir kaçak, bir yangın tatbikatı? Neydi o ses? Bu olduğunda ben sosyal
bilgiler sınıfındaydım. Hocam sınıfa geri geldiğinde yüzündeki korkuyu
görebiliyordum. Hocam sınıftan toplanmasını istediğinde sesindeki aciliyeti
farketmek mümkündü. Bir sıra yaptık ve spor salonuna kadar hocamızı takip
ettik. Bütün okul oradaydı. Ne olduğunu bilmiyorduk. İki uçak ikiz kulelere
çarpmıştı. "Washington'a bile saldırılmış" dedi soluk benizli bir
çocuk. Aman Allah'ım! Pentagon vurulmuş.“ Pentagon bizim okuldan 10 dakika
uzakta! "Babam orada çalışıyor!" diye bağırdı kırmızı saçlı bir
kız.
11 Eylül
olaylarının sonrası bütün millet için zordu benim için de.
11 Eylül'den
sonra okula gitmek benim için korkutucuydu. Bir de başörtüsü ile gitmek daha
zordu. Çirkin bakışlar alıyordum. İnsanların bana baktığını ve birbirlerine bir
şeyler fısıldadıklarını gördüm. Bir çocuk bilerek üstüme yürüdüğünde ben
sınıfıma gidiyordum. Bütün kitaplarım yere düştü. "Sen Müslümansın bu
senin suçun”. "Sen Usame'nin kızısın” diye bana sataştı.
Irak savaşı
başladığında da bu durum daha iyiye gitmemişti. “Saddam Hüseyin’in kızı! Ülkene
geri dön” diye bağırdılar. Biliyordum. Bu başörtüm yüzündendi. Beni
diğerlerinden ayıran buydu. Bu benim Müslümanlığımı gösteren şeydi. Bu acı
verici şeyleri daha fazla duymak istemiyordum. Bu yüzden ailem bilmeden okula
hep başörtüsüz gitmeye başladım.
Başörtüsü
takmadığım annemin kulağına bir şekilde gitmişti. Annem çok sinirliydi. Elinde
demir bir sopa vardı ve bana doğru olup olmadığını sordu. Hemen reddettim çünkü
eğer çifte hayatımı kabul etseydim beni o demir sopa ile döveceğini biliyordum.
Evde işler daha
sıkı yürümeye başladı. Annem sınıftaki kızlardan benim başörtüsü giydiğimden
emin olmak için yardım istedi. Hiçbir seçeneğim yoktu. Liseden mezun olana
kadar başörtüsü giymek zorundaydım.
Üniversiteye
gittim ve çifte hayatım orada da devam etti. Bazen ortama girmek için başörtümü
çıkarıyordum. Fakat gittikçe daha fazla arada kalıyordum. Benim kimliğim neydi?
Ben kimdim? Ben başörtülü bir kız mıydım? Ya da başörtüsüz, başı açık? Ya da
her ikisi? Cevabı bulmak çok kolay olmadı.
2. sene bitti ve
yaz başladı. Çok şiddetli rüyalar görmeye başlamıştım. Bir gece rüyamda cennete
yükseliyor bir sürü yıldızın arasında uçuyordum. Bütün vücudumu titreten o
müthiş enerjiyi hissettim. Bir güç ki çok kuvvetli, çok çekici ve çok
ihtişamlı, anlatmaya kelime bulmak imkânsız. Terlemiş ve titrer bir şekilde
uyandım.
Gecenin bir
yarısıydı ve ay ışığı penceremi kaplamıştı. Banyoya gittim ve abdest aldım. O
gece, ilk defa, kalktım ve samimi bir şekilde 2 rekât namaz kıldım ve Allah'a
dua ettim. Hayatımı sonsuza kadar değiştireceğini düşünmediğim bir dua!
"Eğer gerçekten dediğin gibi varsan bana yol göster". Eğer gerçekten
merhametli ve şefkatli isen beni doğru yola çıkar! Günahkâr olduğumu biliyordum
ve muhtemelen cehenneme gidecektim. Bütün hayatım boyunca bana hiçbir halta
yaramadığım ve cehennemi hak ettiğim söylenmişti. Fakat ruhum Allah’ın beni
gerçekten sevdiğini ve cehennemden daha büyük bir şeyi hak ettiğimi söyleyip
duruyordu. Lütfen beni gerçeğe götür. Ve benim kalbimi en iyi karara yönelt. Ve
seni daha iyi tanımama yardım et. Kendini bana göster çünkü senin gerçekten kim
olduğunu bilmiyorum. Lütfen! diye yalvardım. Gözyaşlarım seccadeye sel oldu
aktı…
O beni saran enerjiyi hissettim. Allah'ın
ümidini o gece hissetmiştim. Nihayet özgür olduğumu hissettim.
Sonra diğer gün
Kuran'ı açtım. Ve Elhamdülillah ruhum bir uyandırma çağrısı almıştı. Rastgele
bir sayfa açarken vücudum titredi. “Ey
Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, bedenlerini
örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha
uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Şüphesiz
Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir” (Kuran, 33:59). O ayeti
tekrar tekrar okudum ve sonunda kalbim tatmin olmuştu. O günden bu yana
başörtüsü takıyorum. Ailem için değil. Toplum için değil. Sadece Allah için. Ve
Onu sevdiğim için. Çok güzel ve değerli hissettim. Çifte hayat yaşamayı bıraktım ve sonunda
gerçek kimliğimi bulmuştum: Allah'ın kuluydum ben.
Hikâyemi sınıfa
anlatmayı bitirdim. Sınıfın beni hor göreceğinden korkuyordum. Bir süreliğine
sessizlik oldu ve hocam sonunda sordu. "Başörtüsünü takmak ve hayatının
bir parçası olarak kabul etmek zor bir karar mıydı? Hayatımın en zor
kararlarından biriydi" dedim hala titriyordum. Hocam bana gülümsedi ve
"Senin dürüstlüğüne gerçekten saygı duyuyorum. Başörtüsü takmak çok zor
bir seçim olabilir ve hikâyeni bizimle paylaştığın için sana teşekkür ediyorum”
dedi.
Allah'a çok
şükür. Allah'ımı bir kez daha tesbih ettim. Ben derse devam ederken Allah’ın
sevgisini ve korumasını hala hissediyordum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)