Bugün bir arkadaş ile yemek yedik. Muhabbet ederken kendi mükemmelliyetçiliğinden ve sürekli düşünceli olmasından felan bahsediyordu. Bana tevekkülü anlatır mısın dedim arkadaşıma o da şöyle tarif etti; Ben en iyisini yapayım sonra allah'a güveneyim veya allah'a bırakayım. Ben de eminmisin dedim. O da evet dedi.
Şimdi burda aynı tanımı bir çok insandan duydum ben. Ama baktım ki o tevekkül denen şeyin bu sonuçları vermemesi gerekiyordu. İnsanlar dindar ve hasssasiyetleri yüksek insanlar ama tevekkül denen nimeti 'kullanamıyoruz'. Dertlerinden ve düşüncelerinden kurtulamıyorlar, endişeliler sürekli üzerlerinde baskı hissediyorlar herşeyi kendilerinin denetlemesi ve kontrol etmesi gerektiğine inanıyorlar. Buda ister istemez omuzlarındaki stresi ve yükü artıyor onu kaldıramayacak noktaya gelince de haşa Allah'a ve herşeye etraflarındaki negatif duygular beslemeye başlıyorlar.
Ya peki Allah bu ayette ne demek istedi:
قُلْ مَن ذَا الَّذِي يَعْصِمُكُم مِّنَ اللَّهِ إِنْ أَرَادَ بِكُمْ سُوءًا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةً وَلَا يَجِدُونَ لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا
De ki: “Eğer Allah size bir kötülük dilese, sizi Allah’tan koruyacak kimdir? Yahut size bir rahmet dilese, buna engel olacak kimdir?” Onlar kendilerine Allah’tan başka hiçbir dost ve hiçbir yardımcı bulamazlar. Ahzab 17. ayet.
Burada hiç bizim en iyimizi yapmamız gerektiği sonra da Allah'a tevekkül etmemiz gerektiği söylenmiyor. Aksine ne yaparsan yap hangi sığınağa girersen gir başına gelecekten kurtulamazsın diyor bu iyi veya kötü herşey olabilir.
Neyse arkadaşıma dedim ki bu anlayışı tanımı şöyle değiştirsek en azından sıralamayı daha iyi olmaz mı?
"Ey Rabbim sana biz güvendik sana tevekkül ettik herşeyin senden geldiğini iyi veya kötü inandık, biz sadece gereken gördüğümüz şeyi icra ediyoruz en iyisi nedir bilmeyiz gücümüz de buna yetmez senin yarattığın dünyada biz billiyoruz ki sen istersen olmazlar olur ve olurlar olmaz. Bizi mahcub etme. Şüphesiz mevlam neyler neylerse güzel eyler."
Burada anlayış şudur ki ben ne olursa olsun Allah'ın ne isterse yapabileceğini biliyorum ve herşeyi değiştirebileceğini Allah'ın bizim davranışlarımıza veya efforlarımıza bağlı olmadığını da biliyorum. Allah biz en iyisini yaptık diye süper çalıştık on numara uğraştık diye bize "hakettiğimizi" verme zorunluluğu yoktur. Zaten bu dünyada hiçbir şey biz hakettiğimiz için bize verilmemiştir!!!
Beğenmedin mi bu düşünceyi? Peki söyle o zaman doğduğun aileyi ve ülkeyi çevreyi kim seçti sen mi hakettin bu çevreyi veya çok kötüyse sen 3 aylık kötü şeyler yaptında Allah seni mi cezalandırıyor. Ha burda hangi hakedişden veya adaletsizlikten bahsediyoruz senin için mümkün değil bunu değerlendirmen. Yapamazsın herşeyi adaletle dağıtamazsın bu dünyada. Herkesin IQ sunu ölçüp fazladan azaltıp aza veremezsin. Bilmem yeter mi?
O zaman sadece gerekli gördüğün şeyi yap derse çalışman gerekli ise çalış fazla abartma sonra işte çalışman gerekli ise çalış ama sanma ki sonucun senin hakettiğin şeydir. Yani çalışmana değil Allah'a güven ona dayan. Eğer sen en iyi mi yaptım sonra da Allah'a güvendim dersen bu senin çalışmana güvenmendir ki bu da her zaman yıkılabilir ve seni yüzüstü bırakabilir. Ama Allah seni bırakmaz hiçbir zaman hiçbir şeye bağlı kalmaz. O zaman otomatik olarak üzerindeki stres gidecek ve herşeyin belirleyicisinin Allah olduğunu senin sadece görevini yapan olduğunu anlayınca Allah'a dayanıp tevekkülü yaşayacaksın stresten ve gereksiz endişeden kurtulacaksın. Allah şöyle der;
وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيل
Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter.
Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder