BAAAM BENİM BAAAM
Üniversiteyi ilk kazandığım bursaya ilk geldiğim zamanı hiç
unutmuyorum. Otobüste bütün yol boyunca içime içme ağlamıştım. Sülalemizde
ağabeyimden sonra üniversiteye giden ikinci çoçuk olmama rağmen kazandığı
bölümü hazmedemeyen kendine yakıştıramayan bir ruh haliyle zehir olmuştu en
keyifli olmam gereken anlar. Her başarısız öğrenci gibi aynı bahanelere
sığınmış sözde denemelerim çok yüksek olmasına rağmen sınavda heyecanlanmış
düşük puan almıştım. Bu puana bakmayın aslında ben ne anasının gözüyüm
savunmasıdır bu! Kendimi kötü hissetmemin tek bir sebebi vardı. Sebebi,
okuyacağım bölümün kötü olması falan değil toplumca saygı ve itibar gibi önemli
kavramları içermeyişidir. Neden mi? Çünkü yetişdiğimiz toplum için önemli olan
senin güzel bir şey başarman değildir asıl önemli olan senin çevrendeki
insanlara akranlarına göre başarılı olmandır yani senin başarın akranlarının
başarısızlığına endekslidir. Bunun akabinde üniversiteyi bitirip iş sahibi
olman iyi bir maaş kazanman değildir önemli olan asıl önemli olan
arkadaşlarınkinden çevrendekilerden yüksek olarak kazanılan herhangi bir
maaştır. Şöyle bir denge vardır zannımca ilk önce iyi bir üniversite iyi bir
bölüm( bu ikisi kesinlikle ayrı düşünülemez, çünkü birinin olmadığı yerde
diğerinin bir ehemmiyeti yoktur) sonra iyi bir maaş akabinde onu noktalayacak
saygınlık. İşte herşey bunun içindir zannımca “saygınlık” !! bütün söylenen
yalanlar abartılar büyüklenmeler bundandır. Bunu kazanmak içindir uydurulan
bütün kılıflar. Bir babaya oğlunun okuluyla
ilgili bir konu sorulduğunda onu olduğundan daha iyi gösterecek
abartılar kullanılır, karşısındakinin ön yargısını kıracak kılıflar hazırlanır
hemen.
Mesela üniversitede hazırlık okuyorsan benim çoçuğum şu bölümü okuyor ama ingilizce denilir. Yada benim çoçuğum 5 yıllık üniversite okuyor deninilir. En kötü şu şu bölümü okuyor ama istanbulda ankarada bursada olduğu vurgulanarak üniversitenin güzelliği ortaya çıkarılır. Ailelerinde herşeyin farkında olmasına rağmen koruma iç güdüsüyle saygınlığını kaybetmemesi için yaptığı üzerine titremede bu sebebten ileri gelir. Tabi öğrencide ilk önce bunlara inanmayıp üniversite 1 de veya 2 de tekrar sınava hazırlanır. Ulen siz beni şimdi görün deyip kendini ispata gidilir mütiş bi gazla. Ve sonu nolur biliyormusunuz? Hiçbirşey! Kazansada kaybetsede sonuç hiçbirşeydir. Çünkü sen daha o sınav sonucunu gördüğünde kaybetmişsindir. Çünkü o sınav kağıdına baktığında gördüğün şey toplumun seni hangi konuma sokacağıdır. Bütün yakıştırılan kılıfları kendini ispat etmek için söyleyeceğin sıkıntılar yalanlardır kağıdın yansıması başarısızlığın daha sonra gelir aklına. Zaman geçtikçe herkez tarafından bilinen gerçeğe inanmaktansa kendinin ve seni sevenlerin uydurduğu bir takım yalanlara inanmak daha mantıklı gelir ve sende inanırsın. Birde daha önce hiç görmediğin ismini duymadığın kişiler çıkar ortaya “ yaw oda bu bölümü bitirmişti ama şimdi şurda çalışıyor ve bilmem ne kadar maaş alıyor bizim çoçukta onun gibi olacak . adam bir zengin bir zengin bir göreceksin. Şu kadara ev almış arabası şöyleymiş pıyyyy !!” sende inanırsın buna. Çünkü kanayan parmağa işemek her zaman iyi gelmiştir. Zaman içinde eğer bu aptallıktan kurtulupta aklın başına gelir gerçeği bulmak için çabalarsan şu soru gelir aklına daha önce çokça duyduğun ama ehemmiyetini idrak edemediğin şu soru; sana bu dünyada rızkı veren kim? Asıl saygınlık dosdoğru olmaya çalışıp kazandığın güven ise bunu sana kim kazandırabilir? Bir insan bunu nasıl kazanır? Allah bir ayetinde şöyle diyor; “eğer sana bir sıkıntı dokunursa ondan başkası onu kaldıramaz. Şayet sana bir hayır(iyilik) dilerse, o’nun fazlını geri çevirebilecek hiçkimse yoktur…” (yunus/107). Yani Allah bize bir güzellik bir iyilik bahşedecekse bizi bundan kim alıkoyabilir? Eğer ki başımıza bir kötülük bir sıkıntı verecekse bizi ondan kim koruyabilir? Yani bizim ne yaptığımızın ne okuduğumuzun toplumun ve çevremizdekilerin ne söylediğinin önemi kumsaldaki bir kum tanesi ya vardır ya yoktur. Gerçeği idrak etmek yerine o kadar çok şaçmalıyoruz o kadar çirkin bir hal alıyoruz ki hepberaber. Şimdi çoğumuzun yaşadığını bildiğim bu şaçmalıkları düşününce sadece gülüyorum valla..
uhuuk
Mesela üniversitede hazırlık okuyorsan benim çoçuğum şu bölümü okuyor ama ingilizce denilir. Yada benim çoçuğum 5 yıllık üniversite okuyor deninilir. En kötü şu şu bölümü okuyor ama istanbulda ankarada bursada olduğu vurgulanarak üniversitenin güzelliği ortaya çıkarılır. Ailelerinde herşeyin farkında olmasına rağmen koruma iç güdüsüyle saygınlığını kaybetmemesi için yaptığı üzerine titremede bu sebebten ileri gelir. Tabi öğrencide ilk önce bunlara inanmayıp üniversite 1 de veya 2 de tekrar sınava hazırlanır. Ulen siz beni şimdi görün deyip kendini ispata gidilir mütiş bi gazla. Ve sonu nolur biliyormusunuz? Hiçbirşey! Kazansada kaybetsede sonuç hiçbirşeydir. Çünkü sen daha o sınav sonucunu gördüğünde kaybetmişsindir. Çünkü o sınav kağıdına baktığında gördüğün şey toplumun seni hangi konuma sokacağıdır. Bütün yakıştırılan kılıfları kendini ispat etmek için söyleyeceğin sıkıntılar yalanlardır kağıdın yansıması başarısızlığın daha sonra gelir aklına. Zaman geçtikçe herkez tarafından bilinen gerçeğe inanmaktansa kendinin ve seni sevenlerin uydurduğu bir takım yalanlara inanmak daha mantıklı gelir ve sende inanırsın. Birde daha önce hiç görmediğin ismini duymadığın kişiler çıkar ortaya “ yaw oda bu bölümü bitirmişti ama şimdi şurda çalışıyor ve bilmem ne kadar maaş alıyor bizim çoçukta onun gibi olacak . adam bir zengin bir zengin bir göreceksin. Şu kadara ev almış arabası şöyleymiş pıyyyy !!” sende inanırsın buna. Çünkü kanayan parmağa işemek her zaman iyi gelmiştir. Zaman içinde eğer bu aptallıktan kurtulupta aklın başına gelir gerçeği bulmak için çabalarsan şu soru gelir aklına daha önce çokça duyduğun ama ehemmiyetini idrak edemediğin şu soru; sana bu dünyada rızkı veren kim? Asıl saygınlık dosdoğru olmaya çalışıp kazandığın güven ise bunu sana kim kazandırabilir? Bir insan bunu nasıl kazanır? Allah bir ayetinde şöyle diyor; “eğer sana bir sıkıntı dokunursa ondan başkası onu kaldıramaz. Şayet sana bir hayır(iyilik) dilerse, o’nun fazlını geri çevirebilecek hiçkimse yoktur…” (yunus/107). Yani Allah bize bir güzellik bir iyilik bahşedecekse bizi bundan kim alıkoyabilir? Eğer ki başımıza bir kötülük bir sıkıntı verecekse bizi ondan kim koruyabilir? Yani bizim ne yaptığımızın ne okuduğumuzun toplumun ve çevremizdekilerin ne söylediğinin önemi kumsaldaki bir kum tanesi ya vardır ya yoktur. Gerçeği idrak etmek yerine o kadar çok şaçmalıyoruz o kadar çirkin bir hal alıyoruz ki hepberaber. Şimdi çoğumuzun yaşadığını bildiğim bu şaçmalıkları düşününce sadece gülüyorum valla..
uhuuk
samimiyetsizlik simdi gundemde kendini ortaya cikariyor goruyorsun guya musluman bi toplum olmamiza ragmen yalaka, yavsak iki yuzlu igrenc takiyyeci herifler ortalikta cirit atiyor nalet ossun
YanıtlaSilselamun aleyküm dostum;
YanıtlaSilyasadığımız toplum bizi öyle bir hale sokuyor kı nasıl biri oldugun konumunla ılgılı sadece ne yaptıgının ne ettıgının bı önemı yok önemlı olan ne oldugun eger karıyla kızla vaktını çarçur etmezsen enayı Allahtan korkup uzak durursan salak yobaz oluyosun butun basarıların hıkmetı sende basarısızlıkların sebebıde yasanılan sanssızlık yuzunden Allaha bulunuyor. gercek basarının gercek mukafatın ne oldugunun bı onemı olmadıgı gıbı dikkate bile alınmıyor. bu dunyadakı değerlerı o kadar cok sevıyoruz kı cennette kavusmak ıcın hayal bıle kuramıyoruz. lanet olsun ya sözüm ona basarılı olda ne bok yersen ye adam çalısmıs üniversite kazanmıs tabıkı bu bokları yıyecek dıye övgü bile alıyor. Allahtan korkup Allahın azabından uzak durmak sadece hümanızm olarak algılanıp "ne efendı cocuk ya" denıyor. her kavramın toplumca içi boş oldugu için kaale bile alınmıyor en yavşakça iki yüzlülükler..